TANIMAK
Tanımak, çok kapılı bir kavram: Sevgiden nefrete kadar, pek çok yöne açılır pencereleri. Kimin kim, neyin ne olduğuna ya da nitemine; kapısının birinden yararlıya, ötekisinden zararlıya ulaşırsınız. İlgilenileceği, ıskalanacağı seçersiniz. Karşılaştıklarınızı, ya önemser ya dışlarsınız. Tanımanın size sunduğu görüntüler, veriler, bilgilenmenin ilk tutamağıdır. Yakaladıklarınızın içinden gerekenini seçer, olguların gerçeğine ulaşır, yargılarınıza temel hazırlarsınız. Kanılarınızı pişiren potadır tanımak: Sevginin ana toprağı, yaratımın tohumu, yargılarınızın mihenk taşı!
Tanımanın kapısını açabilirseniz; yararlıyı yararsızı ayırt eder; sözü damıtır, diyeceklerinizi yerli yerine oturtur, söz cangılında körü körüne dönelemekten kurtulursunuz. Aklınızın, seçiminizin yakasına yapışamaz yanlışlık. Hangi yargıya uyacak, hangisini dışlayacaksınız, kimi sorumlu tutacaksınız, neye karşı duracaksınız, bilir, ona göre ayarlarsınız sözünüzü söyleminizi, ediminizi, tutumunuzu. Diliniz avara kasnak, sözleriniz kof değildir artık.
Tanımak için kullanacağınız olur’una olmaz’ına sorular, çeşitli yanıtlar getirir önünüze: Seçmeye, elemeye yöneltir sizi. İlk rastladığınızı dağarınıza atarak, anlatının karnını şişirmezsiniz . Yoklarsınız; bulduğunuzun önüne ardına bakar, geçmişini eşeler, nereye ulaşabileceğini düşünür, yarına ballanacak meyvelerini düşlersiniz. Düşünsel devitkenliğin tomurcuğu tanımanın dallarındadır, üretim çiçekleri. O çiçekler, olandan bitenden haberli olmaya meyvelenecektir.
Bilginin anası tanımak; aklınızı öğrenmeye, araştırmaya koşar, düşünsel ürüne yöneltir insanı. Bilginin bağından devşirdiklerinizle yöntemler geliştirir, olanlarla ileriye uzanır, anlamanın ve anlatmanın, insanlığın daha üst basamaklarına tırmanırsınız, dünyanız genişler. Yolunuz açılım alır; yeni aşamaların uzun koşusuna çıkarsınız. Olandan ötesini yakalar, yaratıcılığın erinciyle kanatlanırsınız. Yakasını hiç bırakmayacak gibi sarılırsınız yaşama, yaratmaya. Siz bir üreticisinizdir, ardıllarınıza ön açmakla görevlisinizdir artık.
Tanımadan kurulan sevgi; taşa ekilmiş tohumdur, yeşermez. Ürüne durmadığı için üzülür, kızarsanız, öfkenizin sıcağında düşünüşünüz kurur, ilişkilerin ipi kopar. Tanımadan nefret ederek karşınızda düşman ordusu yaratıp yolunuza engeller örmek akıl kârı mı? Tanımamak; olduğu yerde dondurur insanı, durallıktır. İyice tanımadan kurulan bağlantıların altından sel, üstünden yel geçer; neyi ekip biçeceksiniz, hangi düşünüşü yeşerteceksiniz, o verime elverişsiz yerde?
Kurduğunuz dostlukların, ilk fırtınada niçin alabora olduğunu düşünüyor musunuz? Tanımadan kurdunuz dostluk çadırını da, ondan.
Sözleriniz niçin maya tutmuyor? Yazdıklarınız neden birilerine kaynak olmuyor, yeni yazılara esin vermiyor? Ya da elleşerek, birbirinize omuz vererek doğruları çoğaltabileceğiniz kimselere, niçin ırak düşmüşsünüz? Birlikte örebileceğiniz güzellikleri, biriniz bir yanından, ötekiniz öteki yanından makaslayıp, insanlığı birleştirme geliştirme köprüsü kurulmasına engel olmaktasınız. Ayırdında mısınız?
Hele bir tanıyarak sevin. Söylemi, sözcüğüyle, kurgusu, kuralıyla kavrayın, kaleminizi, dilinizi ona göre işletin. Göreceksiniz dostluklar, sağlam dayanağınız olacak, yazdıklarınızda gül açacak, sözünüz şakıyacak, katkılayacak ötekisini. Tanımanın toprağına değen ayaklarınız, daha sağlam basacak yere, güvenli, kararlı adımlarla yürüyeceksiniz ilerisine.
Tanıdıktan sonra, tanısızlığı; Sokrates gibi, karşınızdakini konuşturarak, daha ötesini eşeleyip boyutlanmaya kullanabiliyorsanız; Descartes gibi, tanısızlığı olumlu kuşkulara çıkış yapabiliyorsanız; var olanı daha da gürelleştirir, yaratıcılık katına yücelirsiniz. Sözün söylemin gereklerini bilmeden; gördüğünü, gözlemlediğini, duyumsadığını, düşündüğünü tanımanın tezgâhına almadan yazmak, söylemek, duruşa geçmek, sizin güzelliğinizi bozmuyor mu? Yeteneğinizi boşa harcamayın! Yazık! Etmeyin kendinize bu kötülüğü!
Tanımak üstüne bilecenlik ettim, iri sözler söyledim ya; kendimi tanımış mıyım ben? Öğütlediler, öğrettiler, yönlendirdiler, kendilerinden yana. Birey miydim, onların sayısını çoğaltan bir benzek miydim? Kendimi arıyorum:
Kendimi bulup tanılayabilirsem; ulusal ve evrensel bağlamda konumumu belirleyebilir, kişiliğimi, kimliğimi söyleyebilirdim. Bir tek ben’i tanımak, öteki ben’leri tanımaktır. İnsanlık bütününe eklemlenmektir. Yoksa ulusal bağlamda da evrensel bağlamda da yalnızım yalnız! Kendisini tanımamış, insanlık içinde, sıradan bir sayıdan başka nedir ki?
Kendimi bulabilir miyim, buna ömrüm yeter mi, yetmez mi? Hiç olmazsa kendimi tanıyarak, nesnesel bir canlı durumundan kurtulmaya çabalıyorum ya…
Yorumlar (0 )