EDEBİYAT ELEŞTİRMENİ

Osman Bolulu - Dil Deneme Şiir

EDEBİYAT ELEŞTİRMENİ

 

 

EDEBİYAT ELEŞTİRMENİ 

Bay, eline almış kalemi; eleştiri kuramları üzerine okuduklarının şablonlarına uyup uymadığına bakarak değerlendirmeler yapıyor. Çeşit çeşit eleştiri kuramı var. Bir yapıtın, ille de bunlardan birine uyması gerekli mi, bunu düşündüğü yok. Ölçüsü,  kendi boyu nereye kadar yeterse ona göre kestirip atıyor. Bayımızın şablonlarına sığamadı mı yandı gitti edebiyatçı.

İleri sürülen sanat kuramları da birer görüştür: Belli bir dünya anlayışına, onu ortaya atanın düşüncesine dayanır, ortaya atıldığı ortamın izlerini taşır. Salt bunlara göre mi sanat ürünü yaratılacak? O zaman, sanatın sınırları daralmaz mı? Nerde kalır sanatın ve sanatçının özgürlüğü?.. Giderek tek tip sanatçı üretip edebiyatı tıknefes bir duruma düşürmez miyiz?

İlle de bay eleştirmenin istediği biçimde olacakmış sanatçı!

Belli görüşlere, belli kuramlara göre eleştiri yapılamaz mı? Yapılır elbet. Ama kendi dışındakileri yok saymadan olur, bu iş. Kendi tutumlarının, değerlendirmelerinin neden üstün olduğunu, karşılarındakileri neden beğenmediklerini, kullandıkları ölçütü belirterek becerebilirlerse bu işi, kendilerine saygı duyulur.    

Eleştiri adına kaleme sarılanların bir türü daha var: Nerede, kimin yayın organında yayımlayabilecekse, o görüşe yanlar. Oysaki edebiyat eleştirmeni de bir dil ve düşünce işçisidir. O da bir sanatçıdır. Her sanatçı gibi özgürdür. Belli görüşlere sığınan kişi, nasıl sanatçı olabilir? Sanatın bağımsızlığını nasıl koruyabilir?

Eleştiri yaptığını sananların kimisi, her şairin ayrı bir kişilik olduğunu düşünmeden/bir şairi, diğeriyle karşılaştırarak yargıya varmak istiyor. Ne sakat yöntem! Kimi zaman da, ya dünya bugün temel alınarak zaman dilimlerinin öznel koşulları gözden kaçırılıyor. Bir şairin bütün şiirlerinde aynı yetkinlik aranıyor. Bu, bir şairi, tek şiiriyle kötülemekten daha büyük kötülük! Kabul edemedikleri bir şey daha var: Birine şair dediler mi, eleştirmenlikleri güme gidecekmiş saplantısına düşüyorlar.

Son yıllarda belli çevreler, daha önce önemsemedikleri edebiyat alanına da el attı. Sanatı, sanatçıyı kendisine çekmek, kendi istediği biçime sokmak için çaba gösteriyor. Amaçlan, sanatı güdümlerine alarak istedikleri anlayıştaki, kafa yapısının temelini atmak. Eleştirmenliğe soyunanlardan kimileri de bunların dümen suyuna kaptırmış kendini, kendisinin de bir kişilik olduğunu düşünmeden...

Belli bir merkezdeki dergilerin ve sanat adamlarının çoğu kendi dışlarındakileri görmek, değerlendirmek eğiliminde değil. Varsa da yoksa da kendi asartıp besettikleri sanatçıdır. Diğerlerini, göz ardı ederler. Sanatın, edebiyatın kendi tekellerinde boy atmasını isterler. Bir eleştirmenin bu gizli amacı sezemeyerek belli çevrelerin tuzağına düşmesi, onun eleştirmenlik bağımsızlığına gölge düşürmez mi? Nasıl güvenebiliriz, böylelerinin yargılarına?

Hele bir türü var ki bunların, içler acısı. Salt dostluk adına ya da nefretine göre görüş (!) belirtir. Mevsimlik duyguların rüzgârına bırakmıştır kendini. Yazdıklarının kendi onurunun belgesi olacağının farkında değildir. Adı geçsin, yeter onlar için. Eleştirmenin de bir sanatçı olduğunu, yarın, yazdıklarının teraziye konacağını, buna göre hakkında yargı biçileceğini hiç mi hiç, hesaba katmaz. Bilmem, bunlara eleştirmen nitemini yakıştırmak yerinde midir?

Kimileri de "eleştiri", "yorum", "inceleme", "tanıtma" kavramlarını birbirine karıştırır. Birisi hakkında bir şey yazdı mı eleştirmen olunacağını sanır. Bir yapıtın tanıtımını yapmak, bir yapıtı incelemek, bir yapıt üstüne yorumlarda bulunmak da birer sanat çalışmasıdır, değerlidir. Ama bunlar ayrı ayrı birer eleştiri değildir. Ustası, bu kavramların tümünü de içerecek biçimde eleştiri yapabilir. O başka! Ona, saygı duyulur ancak.

İyi bir eleştirmen, sanat antrenörüdür. Kolay mı sanat antrenörü olmak? Edebiyat eleştirmeni dilde, edebiyat bilgi, kural ve yöntemlerinde edebiyatçıdan daha yetkin, dünyası daha geniş; görüşü, en ince noktalara işleyen birisi olacak ki, sanatçıya antrenörlük yapabilsin...

Eleştirmen olabilmek için; dünyadaki sanat kuramlarını, bunların evrelerini, kapsam ve etkilerini bilmek, Türk edebiyatındaki yansımalarını saptamak; sanatın ve sanatçının kendisini ve çevresini değiştirmek üzere yarattığı ürünü; çağının ve içinde bulunduğu toplumun gereklerine göre -estetiği göz ardı etmeden- yaratabilip yaratamadığını inceleyebilmek; bunları başarabilecek bir yeteneğe, zengin bir kültüre sahip olmak gerekir. Eleştirmen sanatçıdan daha çok okumak, daha çok çalışmak, daha geniş alanda araştırmak, çeşitli ölçütleri kullanmak, incelediğini sıkı bir elekten geçirmek zorunda olan kişidir. Yargısını verirken bin kere korkmalıdır. Sanatçı kadar özgür değildir o. Sanatçıdan daha çok denetim altındadır. Çünkü yargılarının doğru olup olmadığını görmek için, esas alınacak bir sanat yapıtı vardır ortada. Yapıtla onun yargısını karşılaştıracak, irdeleyecek, aklın terazisine vuracak okuyucu vardır. Öte yandan zamanın eleğinden geçecek yapıt için "yaramaz" etiketini basmış olmanın ağırlığı, eleştirmenin omuzlarını çökertir. Şimdi adı büyük eleştirmene çıkmış kimilerinin, vaktiyle Orhan Veli'ye, Melih Cevdet'e "şair değil" dediklerini anımsıyorum da, kimi eleştirmenlerin doğru gibi görünen yargılarından (!) bile kuşkulanıyorum.

Canım, sanatçının istediğini yazma özgürlüğü var da, eleştirmenin yok mu diyemeyiz. Sanatçı, yapıtıyla ya kabul görür ya da heveslerinin köpüğü uçunca silinip gider. Sanat piyasasında bulamazsınız onu. Onun ettiği kötülük kendisinedir. Eleştirmeninki öyle mi? Eleştirmen, niteliksiz bir sanatçıyı övmekle hem sanatçıyı cılızlığa kilitlemiş hem okuyucuyu yanlışa itmiş, ayrıca toplumun kafasının yanlış yönde gelişmesine neden yaratmış olur. İyi sanatçıyı, doğru algılayıp doğru değerlendirememişse ya da kısır görüşlerinin etkisiyle sanatçıyı değerinden aşağıda görüp sanat alanından çıkarmışsa, eleştirmenin suçu, bin kez daha büyümüş olmaz mı?..

Eleştirmenler, bir anlamda dergilerin, yayın organlarının kapılarını açan ,ya da kapatan kimselerdir. Onların yargılarıdır; genç insanların önünü açan, genç insanları küstürüp edebiyat alanının dışına iten. Giderek yayın organlarının niteliksiz ürünlerle dolmasına, okunmamasına neden olan. Bir şirketin ücretli kapıcısı olmakla güzelliğin mihmandarı olmak, eleştirmenin kendi elindedir. İki kapıcılıktan biri, beğenen, beğendiğini alsın!..

Sanat eleştirmeni, sanatın peygamberi gibi büyük, güvenilen, çapı geniş, yüreği darlıktan uzak, gönlü kinlere kapalı insandır. Kimseye aldırmayacak kadar dikbaşlıdır, gerçek eleştirmen: Korkmadan, yılmadan söyler gördüklerini. Yargılarını aklın ve sanatın terazisine vurur. Sanatın tezgâhında erişler, arkaçlar; güzeli, iyiyi, doğruyu dokur gerçek eleştirmen. Eleştirmen yanılmaz mı? Olabilir. Ama yanılgısını kanıtlayacak, temize çıkaracak yanıtları bulunmalı ve bunlar verilere dayanmalı. Onun küçük duygulardan uzak olduğuna belli görüşlere tutsak düşmediğine inanarak saygı duymalıyız kendisine. Eleştirmen; denize düşmüş dostuna ahbabına cansimidi atan gemi tayfası değildir. Bütün insanları, bütün sanatçıları, sevecenlikle yüreğine konuk edebilecek boyutsuz bir yayladır.


(İnsancıl, Eylül 1993)

(Yazı, Aralık-Ocak 1993)

Etiketler:

Yorumlar (0 )