KOZALAKÇILAR
KOZALAKÇILAR
KOZALAKÇILAR
Kültürel, sanatsal etkinlik duyularını okuyor, koşuyorsunuz toplantı yerine. Karşınızda aynı toplugörüşme (panel) kuşları, ötüşleri değişmemiş. Konu değişse de makamları aynı. Zamanınızı çaldıkları gibi, konunun, adına etkinlikte bulundukları sanatçıların içini boşaltıyorlar. Kendi güvenirliklerini yitiriyor, gelecek sanat etkinliklerine ilgiyi azaltıyor, ondan sonra da yalnızlıklarının suçunu "ilgisizlik, duyarsızlık" olarak nitelemeye soyunuyorlar. Suçlu güçlüye dönüşüyor. Bir de dönüp kendilerine baksalar ya, kendileriyle birlikte sanatın, kültürün saygınlığını tükettiklerini kavrasalar ya. Belli törenler vardır hani, sadece yıldönümü sayısını, söylemi değiştirip aynı sözleri yineleyen, bunların edimi de öylesi. Birilerinin çağdaşlığına benzer bunların sanata, kültüre yaklaşımları, adını yineleyip özünü boşaltmak; dolaylı soğutma işlemi (operasyonu)...
Medyatik kafa bunlarınki; birilerini, değeri ne olursa olsun, bir şeyleri gündemde tutarak okuru, izleyici güdülemek. Bar kapılarının tabelalarında adını görmek isteyen hatunların tutkusuyla kendilerini yineleyip vurgulamak bütün çabaları. Adam bir derneğin başında, dostu ötekisinin; birbirlerini övgülerle yüceltecekler, biz de onları saygın kabul edeceğiz. Oh ne güzel! Gündeme, başka ad, başka değer gelmeyecek. Parselledikleri yeri kimseye bırakmayacaklar. A gözüm, her şeyi tekelinden çıkarmamak için türlü oyunlar kuran anamal çevreleriyle ayırdın ne senin? Senin nerene sanatçı diyeceğim, neyinden kazanım alacağım?
Bir kuruluşa çöreklenmiş hatunumuz; onun gölgesinde, çaputa yazılmış adını, bayrak diye gösteriyor bize, kimi yayın organlarının sayfalarından. Ona selam duracakmışız. Radyo mu, televizyon mu... Adam bir yıl önce kitabını göndermiş. Ses çıkmamış, ne zamanki bir kuruluşun genel sekreteri oluyor, kitabı da ekranlara çıkıyor. O istifa ediyor, biraz arkasından yeni genel sekreterin de kitabı çıkarılıyor televizyona, o kişi kitabını, iki yıl önce sunmamış mıydı?.. Adamların ürünü değil önemsenen, popolarını koydukları konum. Kitaplarla ilgileniyorlar: Varsa da yoksa da önce çeviriler, sonra kendi çevreleri. Ama dergilerini yaşatan yazarlar şairler sayfalarına giremiyor bir türlü. Seçki düzenliyorlar, önemli ödülleri almış şairleri bulamıyorsunuz sayfalarında. Fakat sanatın kapılarıda mızıklananları, görebiliyorsunuz bol bol. Çünkü ağabeylerine övücü mektuplar yazmışlardır. Yarışmalar açılıyor. Yapıtın değeri yerine, yazarın yaşı önce çıkarılıyor, adam 54 yaşındadır diye dışlanıyor. Kimindeyse, cinsiyetin ve dostlukların kokusu sızıyor yarışmaların çeperlerinden.
Sanatsal etkinliklerin içinde yer alma tutkusuyla eksin (malul) iseniz, o bir yere çöreklenmişlere yanaşın hemen: Yakın çevrelerinden kalan bir kısığa sizi de sıkıştırırlar, bir olurunda. Ama Urfa'ya pek çok yolculuk yapmamız koşuluyla.
Bu yakınlarda Türk aydınlanmacılığının önde gelen adlarından biri anıldı. Duyurularındaki anlam ve dil yanlışlarını geçtik, adamın adı bile yanlış yazılmıştı.Adamın adını bile doğru yazamıyorsan, ne bekleyeceğiz senin kültürel etkinliğinden? Hele bir de, öncesi gün ölen bir eğitimciyi, katkı maddesi gibi araya sokuşturmuşsan, sonradan?..
Kozalakçı bunlar; altta ne var, baktıkları yok. Adına gün düzenlenen sanatçı, ele alınan konu, onların kendilerini vurgulamalarına bir araç sadece. Ah şu cüce benlikleri büyütme saplantısı yok mu?.. Önceki yıl, sözüm ona, 23 kuruluş adına sanat haftası düzenlendi. İzleyici sayısından çoktu konuşmacı sayısı. Hafta sonundaki ödül töreninde ise, rakı bardağı, plaket sayısından fazlaydı. Plaketlerin çoğu, dağıtıcısının elinde kaldı.
Suç yalnız onların mı? Yok canım sen de!.. Hangi merakla sarılıyorsunuz, adamın yanlı seçkisine, para vererek niçin ters yargıları ödüllendiriyorsunuz? Belli alışkanlığı, tutumu içinde dönen kitap dergisini satın almak zorunda mısınız? Birileri ödüllendirdi diye, o ürünü beğenmeniz mi gerekiyor? Derginizi, ürününüzü, o belli çevrelerinden, görüldüsünden (vizesinden) geçirmek önkoşul mu? "Sizin oğlan, bizim kız etkinliklerini" onurlandırmakla sanatın içine girmiş mi oluyorsunuz? Bırakın kendi ocaklarında kendileri çalıp kendileri oynasınlar.
Karpuzun kabuğuyla yetinenlere, cevizin kozalağına yeşillenip içine dokunmayanlara geçit yok diyorsanız; sanatın yaratıcılığının duygu, tasarım, düşüncenin dokunmasından doğduğunu biliyorsanız; sanatın doğal nesnelerden farklı niteliğini, özgünlüğünü, biricikliğini kavramışsanız; o, öyle değildir diyerek elleşin birleşin, sonra kotarın: Sanat kabak çekirdeği çitilemeye benzemesin. Adına etkinlik düzenlediğiniz kişilerin ve konuların önünü sonunu eşeleyin, onu, günüyle geleceğiyle değerlendirme masasına yatırın, ondan ileriye eklemlemelerde bulunun. Damarı damara bağlayarak sanatınıza, ulusunuza kazanımlar getirin. Hasbel kader, kozalakçıları odaklara çıkarmışsanız, yakınılarla mızıklanmayı bırakın da silkinin bakalım. Gerçek gelince kör duman dağılacak mı dağılmayacak mı görürsünüz. Ama bir koşulla; bencillikten sıyrılacaksınız, kucaklayıcı, bütünleyici olacakınız, sanatı, kültürü yalnız kendi merceğinizden göremeyeceksiniz.
Sanat, kültür alanı kozalakçıların mı, gerçek üreticilerin mi?..
Yarının yargılarına bırakmayın sonucu: Çünkü tarihin de yanlış oluşumları içerdiği, sürüp götürdüğü, insanları yanlış güdü ve kanılara düğümleyebilme gücüne sahip olduğu bilinen bir olgudur, çoğu kez.
Yeni doğmuş bebek değilsiniz ki, kozalakçıların göbeğinizi kesmesini bekleyesiniz.
Damar 60.s. Mart 1996
Haber Ekspres-İzmir 30 Mayıs 2004)
Yorumlar (0 )