YILMAZ YEŞİLDAĞ
YILMAZ YEŞİLDAĞ
YILMAZ YEŞİLDAĞ
Damar S:132 Mart 2002
Şiirin en çok yaygınlaştığı, toplumsal eleştirilerin gülmece biçiminde dilden dile dolaştığı dönemler şair sayısında patlamanın da yaşandığı dönemlerdir gibi bir belirlemede bulunmak yeni bir şey söylemek olmasa da üstüne parmak basılması gereken bir olgudur. Bu patlama sürecinde geleceğe kalan ya da kalmayan onca şair yaşananları aktarırken yoğun imgelere yaslandığı kadar halk yazınının kimi türlerine de yaslanır.
Bir de bizim gibi sık sık demokrasinin kesintiye uğradığı toplumlarda şairin de şiirin de işlevi dönem dönem değişiklikler gösterdiği düşünülürse, şairin söylemini değiştirirken şiirin de işlevsel boyutta yeni yeni misyonlar üstlendiği görülecektir. Tüm bunlar toplumsal bozuklukların anlatımında başvurulan anlatım yollarının sınırsızlığından başka bir anlama gelmemektedir. Eğer, asıl amaç kimi gerçekleri bakar körlerin gözüne sokmaksa yöntemin ne olduğundan çok neyin nasıl anlatıldığı önemlidir diye düşünüyorum. Bu bağlamda sözü Osman Bolulu’ya getirmek istiyorum.
Osman Bolulu, toplumsal bozulmalardan, kirlenmelerden, baskılardan... vb. duyduğu rahatsızlıkları toplumun duyarlı bireyleriyle paylaşmayı hedeflerken “taşlamalar”a başvurmuş. İlk bakışta kolay gibi görünse de zordur halk yazınının anlatım biçimleri arasında at koşturmak. .. Oysa taşlama yazmanın ne denli zor bir uğraş olduğu yazmaya soyunan herkesçe bilinir. Çünkü taşlama yazarken kolaya kaçmak gibi bir tehlike yazanı beklemektedir. Dahası taşlama diye sıradan küfür dolu metinler de yazmak olasıdır. Aslolan yerginin dozunu iyi ayarlamak, estetik ölçütleri iyi kollamaktır. Her ne kadar taşlamalarda, öyküleme ile karşı çıkılan ve eleştirilen konu önde ise de taşlamanın bir şiir olduğu kesinlikle gözardı edilmemelidir. Eğer yazılarında şiir tadı alınmıyorsa, okuyanın bir şeyler kazanıp kazanmayacağı tartışılmaz bile. Ya da şiir tadından yoksun taşlamaların okurda hiçbir etki uyandırmayacağı gerçeğinin altı çizilmelidir. Başka bir deyişle taşlama, yerginin, küfrün, başkaldırının şiir potasında eritildiği bir yazınsal üründür.
“Sanma ki allahın boş kulu / Adamın içi hoşluk dolu / Öter durur herifin oğlu /Sanki bir ramazan davulu" deme kolaylığını yakalayan Osman Bolulu, tam da yukarıda saydıklarımızı yerli yerine oturtma becerisinin gösterildiği yerde durmuş, bize nanik yapmakta. Çünkü, kimilerince yoksayılması için özel bir çaba harcanan aydınlanmacı kuşağın bireylerinden birisi... Hem de toplumuna karşı sorumlu olduğu denli, toplumsal kirlenme ve bu kirliliği yaratanlarla sorunlu bir birey. Bu sorumluluğu yerine getirirken sorunlu olduğu siyasal sistem ve bu sistemin sürdürücüleriyle olan sorunlarına bastığı parmak, şiirin estetiksel kaygılarını da içinde barındırıyor. Kimi şiirlerinde görülen dize kırmaları onu çağdaş şiirlerle buluştururken, kimi şiirlerindeki uyak kaygısı da halk şiiri geleneğiyle bağını koparmadığını kanıtlıyor:
“Yazdı olmadı, çizdi olmadı / Boşluğunda kendini aradı / Geçti aynaların karşısına /Başkalarıdır diye pala salladı /sektirmeden / Oldu mu sana bir eleştirmen ”
“El elin eşeğini türkü çığırarak arar / Ula Memet, sana kendi merhemin yarar.”
Osman Bolulu’nun öne çıkan bir özelliği daha var: Öznellik... Taşlama yazmaya soyunan ozanların tümünde bulunması gereken bu özellik Bolulu’da kendini açıkça gösterir. O da bunun bilincinde olduğu için eleştirel yaklaştığı tüm konuda “kendisine göre” bir çizgiden iz sürer gibi görünse de, gerçekte böyle bir yanılsamanın kendisini ustalaşmaktan uzaklaştıracağının bilincindedir. Öyle ki taşlama ustası, bu öznellikten sıyrıldığı zaman ustalığını kanıtlar. Bilindiği gibi bireylerin öznel yaklaşımları kendisinden başka kimseyi ilgilendirmemektedir. Bu Bolulu için de böyledir, başkaları için de...
Bu olgu Bolulu’da sosyal bir kimlik kazanmakla kalmaz bir bütünlüğü de içinde barındırır:
“Kimi akıldan piyade, kimi akıldan jet; /Bir aklı karar görmedi gitti bu memleket." dizelerinde olduğu gibi öznelliği nesnelliğe dönüştürerek bireysel yargısını toplumsal yargıya dönüştürme ustalığına da ulaşmıştır. Bu onun tutarlı bir çizgi yakaladığının göstergesi olsa gerek. Çünkü, kendi sesine toplumun sesini katmayı beceren bir ozan kimliği taşımak ancak işinin ustası olmayı becerenlere özgü bir durumdur.
Bolulu yüreğiyle, beyniyle, emekten yana, eşitlikten ve özgür bir yaşamdan yana bir ozan. O, emeğin kimlerce, nasıl “lüp” edildiğinin bilincinde olduğu kadar bunun nasıl sona erdirileceğinin de bilincinde. Bu bilinçle üretiyor taşlamalarını. Ama inceden inceye bir sitemi de sezdirmekten geri durmuyor:
“Ey bulvarları süsleyen kızlar/ve güzel kadınlar / Kirizma edilmiş tarlalarca sıcak / ve yumuşak / tümünüze bir tavsiyem olacak / Rüzgâr, kıracak dalı varsa rüzgârdır / Güzelliğiniz seviştiğinizce vardır / Gerisi masal gibi resimlerde kalacak."
“Taşın İyisi”ni atmasını bilen Osman Bolulu, daha nice taşlar atacağa benzer. Eline, emeğine, yüreğine sağlık.
-- ------------------------------------
* Taşın İyisi, Taşlamalar, Osman Bolulu, Prospero Yayınları, 2. baskı, Ağustos 1994, Ankara.
Yorumlar (0 )