CANAN ESMERCAN
CANAN ESMERCAN
ANILAR YA DA “İNSANLIĞIN SOLMAZ GÜLLERİ”
CANAN ESMERCAN
Damar: 132.s., Mart 2002
Osman Bolulu’nun anı kitabı İnsanlığın Solmaz Gülleri’ni okudum: Bu incecik ama etkisi büyük bir kitap, beni anı ve anı türü üstüne düşündürdü. Andre Gide “Hatıra yazmak, ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır" diyor. Gerçekten de öyle. Osman Bolulu, ölümün elinden kurtardıklarına İnsanlığın Solmaz Gülleri demiş. Yetmiş sekiz sayfalık ama içeriğiyle insanı kuşatan bu kitabında, ilkin kapak dikkatinizi çekiyor: Okuyan çocuklar ile dedesinin kucağından, onlara ilgiyle bakan küçük bir kız... Kitap öğrencilere değgin anılardan oluşmuş, çocukları/öğrencileri anlatıyor. Bolulu;“Ülkelerle el ele/Günebakan yaylasında tomurcuk/Büyük mü büyük/Her çocuk! diyor, kitabın arka kapağında.
Anılar, birebir yaşanmıştan. Aynı zamanda yazarının kimliğini, öğretmenlik anlayışını da sezdiriyor, alttan alta:
“Değişik yerlerde, binlerce öğrenciyle yaşanmış hayatın içinden çekilmiş, öğrencilere ilişkin anılardır bu kitaptakiler. Kendimi soyutlayamadım yazdıklarımdan. Onları yaşayan, üzüncü, erinciyle duyumsayan bendim. Edimlerimin psikolojik temelleri, koşulları, ortamı bilinmeliydi ki anlatım somutuna otursun, gerçekliğini kuşansın. Kendi eksiklerimi de söylemezsem, inandırıcılığı azalırdı. Böyle bir tutumla yazmaya çalıştım anılarımı ( 7.s ).”
Osman Bolulu Öğretmen; yaşanmışı, tanık olunanı sunuyor okurlarına; Kendi çocukluğundan, anasından aldığı ilk eğitimden başlayarak. Kendisinin orta ve yüksek öğrenimi öğretmenlik üzerinedir. Ama onun öğretmenliği, salt okudukları, öğrendikleriyle sınırlı kalmamış. Öğrencileriyle çoğaltmış öğretmenliği, insana saygıyı: Asker dönüşü, evine giderken, yolda, Hasan Çocuk kucaklar onu. Sorar Bolulu: “Beni niçin seviyorsun?” Hasan; “Biz bu sokakta çizgi oynarız, büyükler çizgimize basar, azarlar, kovarlar sokaktan. Sen koskoca bir müdürsün, hiçbir gün çizgimize basmadın, azarlamadın bizi (11.s.)”. Hasanların/insanların çizgisine basılmasın diye uğraşır, savaşır, yazar Bolulu, ömrü boyunca.
Anıları okudukça Stefan Zweig’ın; “Ey anılar, benim yerime siz konuşun, dilediğinizi seçin ve karanlıkta unutulup gitmeden, bayatın aynasını koyun ortaya.” sözleri çalmıyor kulağınıza.
“Çocukları yargılarken, onların yaşındayken kendinizin o yaşta ne olduğunu unutmadan muamele edin öğrencilere (8.s)" Osman Bolulu, Mustafa Nihat Özön’ün bu sözünü ilke edinmiş meslek yaşamında. Bolulu’nun kitabını okurken kendi öğretmenliğinizi de gözden geçiriyorsunuz. Yazar, anılarını, okurları üstüne baskı kurmadan yazmış; okurların katkısını almış sanki. Hem bir anı kitabının tadını hem de deneme tadını alıyorsunuz kitabı okudukça.
Osman Bolulu’un kitabında ülkemize ilişkin tanıklıklar, eğitim dizgemize, öğretmenlerimize, öğrencilerimize ilişkin birinci elden gözlem ve deneyimler yer alıyor. Bir örnek: “Öğretmenlik sürekli bir iştir, emekliliği yoktur, öğretmenliği bir kez özümseyen, öğretmen olarak ölür (62.s.)"Yazarın bu yargısı git gide kökü kurutulan, çoraklaştırılan öğretmen yetiştirme sorunumuzu bir kez daha düşündürüyor.
Yazar, öğretmenliğin de ötesinde, toplum olarak insana verdiğimiz değeri (!) sorguluyor şu sözleriyle; “Tarlaya ektiğimizi çapalarız, bahçeye diktiğimizi budarız. İnsanın da bakımla, onarımla güzelleşeceğinden haberli miyiz? Fasulyemiz kadar önem verdik insana? (62.s.)." Yeni bir yüzyılın başındayken, yanıtlayabiliyor muyuz bu soruyu? Aynı sayfada şöyle söylüyor: “Ben hiç yanlış yapmadım diyenler, yalan söylüyor. Kendimden biliyorum, ne çok yanlıştan geçtim. Önemli olan yanlışta ısrar etmemek. Yanlışlar da birer öğretmendir, bilene. Hem de insanı içinden onarır, güzelleştirir insanı.” Bolulu, bu sözleriyle “İnsana ait hiçbir şey yabancımız değil," diyen Montaigne ile buluşmuyor mu?
Kendisini, yaptığı işi, mesleğini sorgulayabilen insanları düşündürdü bana Bolulu’nun kitabı.“Düşünmüşümdür; öğrencilerimizin kimine kuru bir Namık Kemal ülkücülüğü, vatan millet tiradı; kimilerine çıplak bir Mustafa Kemal ataklığı ve eylemciliği mi aşıladık? (....) Namık Kemal’i, Mustafa Kemal’i tarihsel, özgül koşul, konum, edim ve özgörevleriyle (misyonlarıyla) algılatmakta eksik mi kaldık (50.s.) ?” Kendisini, öğretmenliğini sorgulayabilen eğiticiler çoğaldığı gün, ülkemiz aydınlığa çıkacak.
Ülkemizin sosyo/kültürel coğrafyasını iyi bilen, aydınlanmacı bir yazar Osman Bolulu, önce Yaşam Bilgisi ( 40-42.s.) demiş, insanın kendi gövdesini, yaşamayı kavradıktan sonra yararlı olacağına, toplumu katkılayacağına değinmiş. Onun “Öğretmenliğin yarısı insaf; yarısı adalet; bütünü sevgi; işlevi yaratmak (çoçuğu yeniden doğurmak); direği bilgi ve kişiliktir.” sözü, sanki bir özdeyiş, katılmamak olası mı? Fırsat eşitliği verilmemiş Süleyman’lara, Mehmet’lere. Cumhuriyetin temelinin kağşatıldığına tanık olmuş bir öğretmenden okurlara ve yeni meslektaşlara bir başvuru kitabı.
İnsanlığın Solmaz Gülleri’ni bitirdiğimde Renan’ın sözü geldi aklıma: “İnsanın kendisi için söyledikleri şiirden başka şey değildir.” Renan’ın sözlerine katılıyor, üstüne insanlığın Solmaz Gülleri’ndekiler, bizim eğitim dizgemizi, öğretmenlerimizi, öğrencilerimizi dillendiren şiirlerdir diyorum.
Yorumlar (0 )