HÜSEYİN ATABAŞ
HÜSEYİN ATABAŞ
1-
HÜSEYİN ATABAŞ
Yurtboyu Sevişmek, 2. baskı - 1992 - Arka Kapak Yazısı
Osman Bolulu, cesur bir söylemin şairidir. Halkın dil dağarcığından derlediği sözcük ve deyimleri, kendine özgü bir ironi imbiğinden geçirerek korkusuzca yerleştirir şiirine. şiiri; şairin kendi iç güzelliğini başkalarıyla paylaşma isteği olarak alırsak, Bolulu, o mutluluğu bulmuş birisidir. Özel yaşamında da varsıllığını başkalarıyla bölüşmeyi erdem bilmiş çağdaş bir ermiş. Ve soyluluk diye bir şey varsa yeryüzünde, onun gelmiş geçmiş has örneklerinden bir adam, tok sesli bir şair. Hüzünleri kuşanamayan ama içinin gurbetine bayrak yapacak kadar da rint. Bie başka açıdan bakınca, bildiği doğru ve doğrudan söylediği şiiri, buluttan sıyrılmış bir ilkyaz güneşi kadat ılık, bir dost eli kadar sevecendir. Soran olursa, böyle tanıklık ederim.
UZUN KOŞU
HÜSEYİN BAŞATA (ATABAŞ)
Dünya Kitap Dergisi: 42.s. Nisan 1995
Damar S:132 Mart 2002 (Ne dediler bölümünde)
İlk şiir kitabı bundan tam kırk yıl önce yayımlanmış. Adı Dalların Ucundaki (1). İkinci kitabıBileşim Çizgisi (2) ise bin dokuz yüz altmış üç yılında. Sonrasında, şiir kitabı adına otuz yıllık bir suskunluk dönemi var. Onun bu süreç içinde sanattan, şiirden koptuğu söylenemezse de, soranlara: “Şairdim ama “ş’’nin noktası düştü, “sair” oldum" derdi: o kendine özgü ironik söylemi, kendisiyle gırgır geçmeyi seven tavrı ile. Oysa düşünme, yazma eylemini boşlamayan bir uzun koşucuydu. Cemal Süreyya, “gizli şair” deyimini sanırım ilk kez onun için kullanmıştı. Bin dokuz yüz doksan ikide gün yüzüne çıkardığı Yurtboyu Sevişmek (3) ile Taşın İyisi (4)nden sonra gelen Uzun Koşu (5)nun adı, bu gerçeklikler nedeniyle, bir dostu tarafından önerilmiş kitap adı olarak. Aynı adı taşıyan şiirinde dediği gibi, kendi kabuğu içinde; üretmek, yaratmak sancısı, içinin en büyük avcısı olmuş her zaman.
Kimden mi söz ediyorum? Kendine özgü sesi olan bir şairden, Ankara’nın birkaç delikanlısından biri olan Osman Bolulu’dan. Soyadı “Bolulu” ama, kendisi Amasya kökenli. Kişiliğine “Bey”liğin yakıştığı az insanlardan biri: Şiirinin sesi, sesi tavrı ve içeriğiyle Bolu Beyi’nin değil de Köroğlu’nun yanında yer alan doğrucu başı bir adam, moda deyimiyle bir “dinozor” belki de. Onu bilen kime sorsanız, İsa'dan öncesinden beri tanıdığını söyler. Uzun Koşu için bir önyazı kaleme alan Ali Püsküllüoğlu da öyle başlıyor yazısına. Bu bir sıcaklığın, bir içtenliğin bir sanat adamı sevecenliğinin algılamasıdır. Evet, Osman Bolulu, şairliğiyle, masalcılığıyla, denemeciliğiyle bir sanat adamıdır. Bugüne dek insanlık adına elde edilmiş tüm kazanımlara sahip çıkan, yurtsever, incelikli bir şair, gerçekçi... Vecihi Timuroğlu’nun; “Osman Bolulu’nun özleşen Türkçe ile beslenmiş şiirini, özellikle 12 Eylül’ün baskıcı yönetimine kükreyen yüksek bir halk sesi olarak okudum. Bu şiirin, özellikle böylesi dönemlerde, insanı kıvandıran tadı var. Son sözüm, zalimi bağışlamayan bir şiir ” demesi doğrudur. Ama onun özellikle bu son kitabında o insancıl, o incelikli, ayrıntıya varan şair yanını yakalıyoruz:
Herkesin ortak paydası / Kendi gurbetine tutsak olması / Çatlağından bütün aşkların / Yalnızlık sızar sezdirmeden
Hangi şair yalnızlığı duyumsamaz ki? Yalnızlığı duyumsamak, insan tek’inin kaçınılmaz gerçeğidir. Ne ki şairler daha bir ezgindir yalnızlık karşısında. Son zamanların , “küreselleşen” dünyanın insanlar üzerinde kurduğu baskı bir gerçek. En çok da sanatçılar bunun ayrımında.
Osman Bolulu’nun şiirinin belirgin niteliği, incelikli olması, şairinin kişiliğiyle örtüşmesidir. Sözdizimi ile şiirin oluşan anlam ve ses bütünlüğünü sağlanmış olmasıdır. “Özleşen Türkçe”yi başarıyla kullandığı da söylenegelmiştir. Ben, özleşmeyi bir bakıma kısıtlılık gibi algıladığımdan “arı dil” demeyi yeğliyorum. O nedenle onu, şiirin kendi yapısından gelen özellikleri saklı tutarak “arı duru” söyleyen bir şair olarak nitelendiriyorum. Osman Bolulu, cesur bir söylemin şairidir. Halkın dil dağarcığından derlediği sözcük ve deyimleri, kendine özgü bir ironi imbiğinden geçirerek korkusuzca yerleştirir şiirine. Bu işi öyle ustalıkla yapar ki, şiirsel dokuyu bozmaz, yadırgı düşmez. Bir de şiiri, şairin kendi iç güzelliğini paylaşmak isteği olarak alırsak, Bolulu o mutluluğu bulmuş birisidir. Özel yaşamında da, sanat yaşamında da varsıllığını başkalarıyla bölüşmeyi erdem bilen çağdaş bir ermiş. Ama gerektiğinde öfkeyi de insana özgü nitelerden biri olarak kabullenen, gerekli gören biri. Bu özellikleri, şiirinin, özellikle de Uzun Koşu'daki şiirinin genlerine işlemiş. Ve soyluluk diye bir şey varsa yeryüzünde, onun gelmiş geçmiş örneklerinden bir adam, tok sesli bir şair yine de. Hüzünleri kuşanmayan ama içinin gurbetine bayrak yapacak kadar rint bir doğası olduğunu, Yurtboyu Sevişmek kitabındaki şiirinde saptamıştık. Bir başka açıdan bakınca, bildiği gibi doğru ve doğrudan söylediği şiiri, buluttan sıyrılmış bir ilkyaz güneşi kadar ılık, anlayana bir dost eli kadar sevecendir.
Osman Bolulu, tüm söylenenlerden anlaşılacağını umduğumuz gibi, aynı zamanda çağının tanığı bir şair, bunu belki de şair olmanın gereği sayıyor:
Artık buluşma yeri / Cenaze törenleri / Yelkovan sele gitti / Akrep fırtınada / Altında minnacık bir ada / Gözünü yumsan / Ayağının dibinde çocukluğun / Bu muydu uzun koştuğun
Uzun koş, kısa koş, ama insanlık için koş; der gibidir Bolulu. Kültüre, sanata, diline katkıda bulunanları unutmaz şiirinde.
Dil, ulusal şiirin anayurdudur. Bir şair olarak buna son derece önem veriyor. Uzun Koşu’nun son üç şiiri, doğrudan anadili, “Ana Sütüm Benim" dediği Türkçe üzerine yazılmış. Biri de Ömer Asım Aksoy’a adanmış.
Osman Bolulu ile nice Uzun Koşularda buluşacağımızı umuyorum.
(I) Dalların Ucundaki, Türk Sanatı Yayını , 1955; (2) Bileşim Çizgisi, Mim Yayınları, 1963; (3) Yurtboyu Sevişmek, 2. basım, Doğru Yayınları 1994; (4) Taşın İyisi, 2. basım, Prospero Yayınları, 1994; (5) Uzun Koşu, İlkyaz Kitaplığı 1994.
Yorumlar (0 )