DALLARIN UCUNDAKİ - KİTAP
DALLARIN UCUNDAKİ - KİTAP
VATAN
Bir çocuk tanırım öküz güden
Şimdi elleri mürekkep içinde:
aşk ışık verir gözünden
Uzaklarda vatan hizmetinde,
Millet kadar genç ve zinde.
Bir doktor bilirim dağlar ötesinde
Onun ellerindedir vatan.
Buğday tarlasında, zeytin küfesinde
Köylü kızların mendillerindedir vatan.
Vatan doyduğum yer derler: Yalan
Çalıştığın, ömür verdiğin yerdir vatan.
Bir öğretmen bilirim, yaprak gibi bakışları
Issız köylerde onunla beraberdir vatan.
Vatandan bir parçadır fistanın nakışları
Baharlardan haberdir vatan.
Albayrağa döner,dolaşır:
Kızlar gibi çapkın kıvrak.
Tarlada Fatmayla ağlaşır
Veya esenlikle gam dağıtarak.
Çocukların gözlerinde kuşlar gibi
Benim genç alnımda sıcak-sıcak
Yadellerde kucaklar garibi
Anam olacak, bacım olacak
Vatandır Zeynebin emzirdiği kucak-kucak
Eylül,1954
(Yenikale: 7 Aralık 1954)
UYANIŞ
Kemiğe dayanan bıçak kadar
Gerçek bu.
Geçiyor oğlum Osman.
Islak rüzgarlar aldı saçlarını
Bakışlarında dalların yeşili
Kıvrak dalgaların göğsünde
Akça-akça köpükler.
Koştun pervasız:
Yılların Bir nisan yağmurunda erimiş.
Burçlarda güneşin parıltıları
Sen, bu sırrın tutkunu:
Bir kelebekti tuttuğun.
Koştun pervasız:
Dalların
Meyveyi mevsiminde verirmiş.
Aralık,1953
(Türk Sanatı, S.12)
HARMAN
Ümidini üflemiş rüzgar
Sıvadı esmer kollarını
Savur Ali ağam savur
Samanı göklere
Böyle eser ümidin rüzgarı
Ve zaman böyle savurmuş yılları.
Bu yıl harman olmuş:
Sürüldü düvende
Sarı öküzler döndü durdu
Günler gibi
Düşünceler misali saplar kıymık-kıymık
Emeğini korutmazmış çeç
Savur Ali Ağam savur
Kaderden böyle ferman olmuş
Ve zaman böyle savurmuş yılları.
Mart,1951
(İstanbul, S.2)
BASÜBADELMEVT
Bir kızılcık olurum:
En erken açan çiçeğini
En geç veren yemişini
Dalları ince.
Tanelerim yansın
Sebepsiz bir aşkın alevi
Arada bir indirsinler çarşıya.
Yine arzular içimde:
Yine unutulmuş
Mahzun
Beklerim bir köşesinde
Manavımızın
Şehre düşmüş köylü garipliğince.
Eylül, 1953
(Türk Sanatı, S.28)
UZAKTA
Hani geceleri çoban ateşleri parlar ya
Reşadiye’de işte onlar kadar ıraktayım ben
Ellerim dallara uzanır semaya
Dağ çeşmeleri gibi ıssız akarım
Kendiliğinden
Günler bir dişi tay mı ne?
Koşuyorum- koşuyorum tutamıyorum.
Buğday pişman bu taşa düştüğüne
Dönüyorum- dönüyorum öğütemiyorum.
Ananın oğuldan uzaklığı,
Dikenli tarlalardan beri yoldaşım.
Tek çarem, umut korum: Yıldız parlaklığı
Anadolu'nun yellerinde esrik başım.
Hele ki ilk gözağrım aynı yastıkta
Haydi bulutlar derim bir ses "baba" deyince
Biz beş kişi, rahatı şöhreti bıraktık ta
Bir köydeyiz ahlat ağacı sessizliğince.
4.10.1954
(İstanbul Cilt:2 Sayı:1)
Ocak-1955
BAŞLAYAN
Karanlık dünyamıza düşer
Sabahların içinden.
Öteye doğru koşar umut parlaklığından.
Güzel olmasına güzel, dokunaklı
Ciğere doğru sevgice
Bu bir başka türlü, farklı
Delice.
Böceklerin sesinde kaynayan
Alıp gittiği içimden.
Olmaz ki yeni baştan
Kuşlar geçer üstümden.
Dalların ılıklığınca yalan
Hey burkulmuş gençlik, delişmen
Serptiğim arkandan
Nisan yağmuru ışıl-ışıl kendiliğinden.
7.1.1955
SABAH
Kuşların kanadında getirdiği
Dağlarda kayan, büyüyen mavi:
Lodosların çekip götürdüğü
Bir dua ki, ufuklardan ufuklara: İlahi.
Bitkiler insanlar uyanacak,
Başlayacak yine sonsuz koşu:
Üzüntüyle - sevinçle yaşanacak
Günün başladığını söyler serçe kuşu.
Uzanmışız her sabah Ademden beri
Kimimiz rahmet, kimimiz lokma diye.
Mahkumlar getirir dağ ötesinden, bu günleri
Adamışız gönlümüzü, güzele, iyiye.
Gün ışığını bekler, anaların verdiği
Yavruların salladığı oyuncak
Bolulu daha nice günlerin olacak
Ümidini arzunun, sevginin ördüğü.
Kasım-1953
(Gurbet S.3 Temmuz,1954)
BİLMECE
Göklere vurmuş denizlerin mesut maviliği
Bulutlarda denizin çalkantısı,
Günümüzün içinde gece.
İhtirastan bir zincir gerilmiştir
Öteden öteye.
Taşlar parçalanır taşlar
Bilmece içinde bilmece.
Saksıda kurumuş çiçekler gibi gülüşlerimiz
Damlalardan bir nehirde
Sırılsıklam olmuşuz
Çırpınır dururuz beraberce.
Gidiş-geliştir bu
Sorma kardeşim sorma bana
"Nasıl iştir bu?"
Mayıs 1952
(Türk Sanatı)
ARIYORUM
Deniz feneri gibi yanıp sönen
Bir şey var
Etrafımda dönen
Seni arıyorum:
Kararsız.
Uykusuz gecelerin çırpıntısı
Düşüncelerde
Bakışlarımda yeşermişsin
Seni bekliyorum
Sabırsız.
Ümitle donan dallar gibi
Büyür-büyür içimde
Tutamadığım,
İçimde bir üzüntü
Üzüntü ama
Zararsız.
Nisan 1953
ÖTEDE
Kafanda kainat manzumesi
Yerinde değil koyduğun
Yalnızlık boyu devrilesi
Her gün duyduğun.
Bir türkü sığırtmaçtan tuttuğun
Karanlıklar, delilerin bestesi.
Aydınlıklara doğru -unuttuğun-
Kıvık penceresi.
Arzular içindesin Hasan
Kanatsız kuşlar gibi naçar
Duyarım acını ağlasan
Dağ başlarında vahşi güller açar.
10. 8.1954
(Türk Sanatı: 29)
MÜJDE
-Hasan Latif’e-
Gökleri görmek için pencerelere koşarsın:
İlahi dualar çizilmiştir nurdan,
Büyük aydınlıklar içinde yaşarsın:
Neş’e tütüyor: Besteler buhurdan…
Ellerin nasır dudağında kahkaha:
Bu derya, bu gemiler senindir: Çiçekler.
Buğulu sabahlarda uzanmışsın Allah’a
Müjde, beyaz atlılar gelecekler.
Odanda mum sönmesin sabahlara dek:
Tohum filizlenir, nar çatlar: Hazdan.
“Bütün saadetlerin mümkün “ olduğu gerçek
Bir yolcu çıkabilir, karşıki boğazdan.
5.11.1953
(Yenikale. S.5)
HUZUR
Bir köprüye dökülmüşüz
Bütün insanlar birer birer
Dalmışız mavi suların aynasına
Bulutlarla beraber
Büyük maviliklere yürüyecek gibi.
Huzur, menekşe renkli huzur
Zamanın rakkasında vurur
Aydınlıklar yol-yol fincanımızda
Geniş pencerelerden girecek gibi.
Huzur ki:
Sigara külü düşecek değil.
Sükut ki:
Düşünce tasavvur erişecek değil
Durgun sularda büyüyen çiçek gibi.
Nisan 1954 (Gurbet S.5)
Ekim 1954
ÜMİT DÜNYASI
Yaşanıyor
Zeytin-ekmek, şehriye çorbası,
Olmasa da:
Kadın kaldırım sefası
Zor değilmiş:
Parasız pulsuz kalması.
Ama olmuyor
Ümitsiz yaşaması.
Bu canına yandığım dünya
Ümit dünyası.
Ekim 1950
(Nilüfer S.72)
(Aralık 1951)
BU ŞEHİRDE DENİZ
Hergele meydanında insanlar
Ama bunlar liman amelesi değil
Etrafta ağır bir koku
Ama balık kokusu değil.
Ben limanları düşünüyorum.
Vitrinlerde boy verdi gölgem
İnsanlar geçiyor, insanlar
Ve martılar gibi kızlar
Hep bu şehirde yaşamakmış hissem
Ben mor denizleri düşünüyorum.
Gün düştü dağlara
Dalların eli gökte.
Mavi bir özlem bükülür bacalarda
Bir gemi demir alacak: Tetikte
Ben ilk gurbete çıkanları düşünüyorum.
Beyaz perdesi köpük-köpük
Bir çift mavide dünya
Eller sallanır pencereden: İncecik, küçük
Değiverir sanki mavi suya
Ben koyların gölgesini düşünüyorum.
Bulutlar ki, kaptansız, dümensiz
Bir bayraktır çırpınan
Dalga-dalga hür gemsiz
Hürriyettir denizlerde çalkalanan
Ben denizlerin büyüklüğünü
Ve Kaptan-ı Derya Barbaros’umu
Düşünüyorum.
Nisan 1953
BE HEY DÜNYA
Her pencereden ayrı görünürsün
Güneşin: İyilikler, kötülükler üstüne
Mevsimler isteğince
Söyle düşündün mü bizi?
Rüzgarın dallarda:
Meyveler inmiş toprağa
Şimdi bir garip yollarda.
Ve sonrası malum hikaye…
Bir başka baharda çiçeklendik:
Dua eden ellerde yaşamanın tadı.
Ellerimizde nasır, alnımızda ter,
Tanrıya verdik gönlümüzü.
Mart 1953
(Türk Sanatı S.18)
İNSANOĞLU
Yaşamaktır gözlerimizden fışkıran
İçimizdeki kurt
Yılları kemirir
Poyraz tutmuştur öylesine
Mavnalar gibi
Sallanır dururuz.
Bir ilkbaharda gönlümüz
Kapılar açılır yazdan
Meyvesiz.
İçimizdeki kurt
Yılları kemirir.
Gün çekilmiştir mor dağlardan
Yaşamaktan gelir sevincimiz
Semada yıldızlar gibi
Pullanır dururuz.
Aralık 1952
(Türk Sanatı S.5)
GAZİ TERBİYE'NİN PENCERESİNDEN
Karşıda Ankara,
İşte şuracıkta demiryolu:
Öttürür trenler düdüğünü
Her saat.
Pencereden bakmak senin nasibin talebe,
Gelenin-gidenin olmaz
Mendil sallayamazsın
El seni anlamaz Osman’ım
Oturup ağlayamazsın.
Sen uzaklardasın N…..
Akasya dallarında kuşlar hür,
Boş kalan kafesler gibi
İçime hüzün dökülür.
Pencereden bakmak,
Senin nasibin talebe:
Atlayamazsın, işte şu pencereden
Atlayamazsın.
Nisan 1953
TUTAMADIĞIM
Bu ne ki, büyüyen ıssızlıkta
Kamışlar gibi dallar gibi?
Bulutlar ötesindedir bir ıslıkta
Kim ki, bekleyen sahibi?
Uzak dağların çiçeği
Garipliğince arzulu.
Bilinmez ki biteceği
Tutasın yolu.
Duy çürüyen otların acısını
Sessiz, derinden, içten.
Sonra pırıltı aralar kapısını
Yeşeren sevinçten.
Tütünlerin yalnızlığından
Şaire ne ki?
Tutamadığım günlerin şafağından
Penceremdeki.
Ümit, arzunun annesi
Çocuğum gibi, karım gibi
Sabahlara sinen yaşama sevgisi:
Tasımı doldurduğum pınarım gibi.
6.1.1955
BULUTLAR
Avare- avare dolaşan bulutlar.
Mesafelerden taşan bulutlar.
Sizin de olsaydı:
Ekmek derdiniz,
Su derdiniz:
Kah gamdan
Kah demden
Siz de türkü söylerdiniz.
(Şubat 1952 Küçükasya S.2)
(Şubat 1954 İstanbul S.4)
KENDİME DÖNÜŞ
Sen toz pembe şafaklar içinde
Meyvesi olgunlaşmayan
Ümit ağacı,
Neyledin yıllarımı?
Bahçemde meyvenin tadı
Bulutlarda değil artık çengelim
Es be rüzgar es,
Salladın dallarımı.
Gözyaşımdı göklerden sağılan
Gönül dolusu sevda
Aynı yerde dönen çarklar
Bağladı sellerimi.
Pırıltılardı hasretim:
İnsan olmanın sevinci
Ölmez
Bir kudret ki kollarımda
Bükülmez.
İyiye, güzele
Adadım ellerimi.
Şubat 1953
(Türk Sanatı S.8)
BAYRAKTAR DİRİLECEK
- Kıbrıslı ırkdaşlarımıza-
Mektupsuz bir güvercin uçar Girne’ den
Alevler içindedir Toroslar.
Şafağa doğru geceden
Sahilde birisi ağlar.
Canpulat yarı böler uykusunu
Hırsla parçalanacak kayalar.
Dinlesene dalların türküsünü:
Bayraktar, bayraktar, bayraktar.
Hasret ucundadır tığın
Al ister, yıldız ister ufuk.
İşte cengaverler yığın-yığın
Başlıyor Toroslardan aşağı yolculuk.
Yeter gayri dertlene-dertlene
Ayrılık bağrımı sıkar.
İnelim meydana döne-döne
Kıralım Bayraktar, Bayraktar.
Bahtın kara bağını çözeceğiz
Hürriyet taşıyacak rüzgar
Sana kol-kol yürüyeceğiz
Bayraktar, Bayraktar, Bayraktar.
Dudaklarda birliğin türküsü
Bahar esenliğinde çocuklar
Ay olacak, yıldız olacak burcun süsü
Dalgalanacak Bayraktar, Bayraktar.
Eylül 1954
(Kıbrıs Şiirleri Antolojisi)
SONRA
-Saadeti dünya malında bulanlara-
Bir çırpınıştır başlayacak denizde
Çalkantısı derin
Görür bir ben olacağım içinizde
Denizleri yutan göklerin.
Göremeyeceksiniz.
Çiçekten kuşa akacağım
İmrenilen ( su) ca,
Bir şey tutacağım:
Uykuca
Bilemeyeceksiniz.
Rüzgarı size kalacak koşarsam
Hazinelerdesiniz.
Menzili tutarsam
Tepineceksiniz
Yetişemeyeceksiniz.
Eşyalarla kalacaksınız
Onlar başkasının.
İçinde donacaksınız;
Duygusuz olmanın
Dönemeyeceksiniz.
21.1.1955
KÖROĞLU
Bolu Bey'i, Köroğlu'nun babası Yusuf'u misli menendi olmayan bir at devşirmesi için salmış.Yusuf arık bir tayla dönegelmiş. Bey kızarak onun gözlerini oydurmuş.
Memleketine dönen Yusuf, Fırat nehri üzerinde oğluyla beraber, Hak tarafından sularla yollanacak üç köpüğü beklermiş. Bu köpükler ona ilahi kudret verecek, gözleri açılacak, Bolu Bey'inden öç alacaktı. Köpükler geldiği vakit oğlu Ruşen Ali babasına haber vermeden kendisi içmiş. Bu köpüklerdeki kudret ona şairlik, yiğitlik ve hayat kaynağı olmuş. Oğlunun öcünü alacağına emin olan baba bahtiyarlıkla gözlerini kapamış.
-Köroğlu Efsanesinden-
Yusuf Bolu beyine at bulacak
Kanatlı “kalkan döşlü “
Dünyada bir olacak
“Sağrısı ince, çekiç başlı. “
Devşirdiği tay Fırattan
Ne alımlı, ne çelimli.
Bolu beyi köpürür hiddetten
“Gözleri oyulmalı. “
Yaşlı ağaçlar gibi
Derinden bakar Yusuf’um.
Yırtıldı yaşamanın dibi
Aydınlık, aydınlık seni istiyorum.
Fırattan beklediğim üç akça köpük
Dallan kara kinim dallan
Beş vaktim Tanrıya dönük
Yollan üç akça köpük yollan.
Genişleyen hırsımla büyü Ruşen’im
Ali’m, gör üç akça köpüğün ettiğini
Açıl, açıl benim meydanım
Oynatam “Beyin" beğenmediğini.
Günün aydınlığından
Üç akça köpüğün gelişi
Ruşen Ali’m içer habersiz, babadan
Miraslanmış kini, gam yemez kişi.
Köpüğün biri yiğitlik, bazulardan iri.
Biri dillenen, koçaklanan hayat
Sarı telin düzeninde şiir, diğer
İşte koç yiğit Köroğlu: Kır-at, pusat…
Ruşen Ali'm dağların Köroğlu’su
Bolu beyinin yüreği efil-efil
Bu aslanların en zorlusu
Benzeri doğmuş değil.
Çıkıp karşı dağlara
Yaslanmalıdır hey, yaslanmalıdır.
Yiğit dediğin sığmaz çağlara
Telden tele hey, seslenmelidir.
Bir yel eser Çamlıbel’den
Dağ çeşmeleri gibi yürekten
Mazlumları serinleten.
Gayrı zalimin yumruğu ürkekten.
Hey Kasapbaşı, Kasapbaşı,
Bırak can Ayvaz'ı, dost Ayvaz’ı
Köroğlu dağların, Ayvaz Köroğlu'nun
Ayvaz yoldadır, üstünde terkinin.
Yiğit gönül bir aşkla budanmaz
Bey kardeşi telli, duvaklı döne.
Döner uslanır, Bey uslanmaz
Güzel dağa düşürülür, sevdiğine.
Dağdan dağa bir türküdür uslanmayan
Koçakçasına, kökrekçesine.
Halkımın dilinde islenmeyen
Rastlanmaz bir eşine.
KÖY KADINLARI
-Anama-
Şu ellerindir ekmeğimin sahibi
Dereli köyünden Ayşe kadın.
Ya sen Emine’m,
Yedi köyün türkülerinde yaşadın.
Tütün tarlasına belenmiş türküler,
Hışırtılarla gelir.
Mısırlar arasından serinlik.
Cümlenizin göğsünde
Tomurcuklanır arzular
Kiminiz dul, kiminiz anne,
Kiminiz gelinlik
Bilir anızları çıplak ayaklarınız
Tarla okyanustur
Sen bir noktasın.
Günleri ekin demetlerinde
Bağlarsınız.
Bahtınız baht olmasın
Ne yerinir, ne ağlarsınız.
Gelinliği kırlangıçca kayıverir
Zaman içinden
Dokuzundan üçü sağ oğlanların
Kimi ayrı düşer sevdiğinden:
Ya anası ya yavuklusudur
Hasan’ların, Şahin’lerin, Osman’ların.
Ocak 1954
Çengelköy Postası
SABAHLAR İÇİN YAŞIYORUZ
“Hüseyin Gürbüz’e “
Uzun bir yoldasın şafakla beraber,
Eğilmişsin tohum attığın toprağa,
Dal uçlarında gülümseyen haber,
Ilık mevsimler getirmiş: Çiçeğe yaprağa.
Bir ses ki: Karanlıklarca mahzun
Bir ses ki: Şafaklarca pembe:
Bir sır gibidir içinde yolculuğumuzun.
Kimimizde gündüz, kimimizde gece.
Örüm-örüm sevgiden, arzudan
Ellerimizde iyilik, ellerimizde merhamet.
Belki de sıyrılmadın kara uykudan
İnsansın, evler ocaklar yıkarsın elbet.
Şafaklar için ektiğin, biçtiğin
Işıl-ışıl bakarsın pencerenin perdesine.
Issız geceler ürpererek beklediğin
Sabah kuşlarının, kulak ver sesine.
Aralık 1953
GÜN OLUR Kİ:
Dost, ahbap edinirsin
Kimini can bilirsin
Cömertlik çeşmesinde arınmış ellerin
Kimini sıkı sıkıya sardığın olur.
Kuşlarla uçabilirsin
Hele bir içine endişe girsin
Karlı dağların bahtıdır sendeki
Kara bulutlar yığın-yığın olur.
Kaygulardan uzak, hürsün
Hangi yel üfürürse üfürsün
En güzel emelleri
Rüzgarlara verdiğin olur.
Filizlenmemiş tohum
Meyvedir ellerinde çocuğum
Arzuların aydınlığında
Dal-dal derdiğin olur.
Ocak 1954
(Türk Sanatı S.24)
AŞKA TUTULAN KAVAK AĞACI
Sıra-sıra hışıl-hışıl kavaklar
Kalekale yolu üstünde duraklar.
Bunlardan biri uzun mu uzun,
Uzun ama mahzun.
Ötekilerin vücudu ak
Onun ki kara
Boyuna bakar yollara
Belki bir beklediği var.
Yeşil-yeşil dalları kırık
Rüzgar ötekilerin yaprağında şarkı
Onunkinde hıçkırık
Belli ki, aşka tutulmuş kavak ağacı.
Aşk ne kadar acı
Sen de anladın mı kavak ağacı?
Ağustos 1950
(Kaynak S.51)
ARZULAR
Arzuları kuşattım mevsimler
Arzularla uçmuşum iklimler
Arzulardan bir duvak gelinler
Dal uçlarında seken bahardayız.
Her şey bu kanat sesinde gülecek
Biten otlarla saadet gelecek
Arzular açıverir çiçek-çiçek
Arzular bizde, biz arzulardayız.
Koşunuz yavrular, koşunuz siz de
Bulutlar gibi refah üstünüzde
Arzular yeşerecek içinizde
Adaş, arzular nerde biz ordayız.
Temmuz 1953
YILLARIM
-Ağabeyime-
Bulutum hudutlardan taşamadı.
Yılların getirdiği nisyan oldu.
Yolcular bu dağlardan aşamadı.
Köpürdü arzu, ümit: İsyan oldu.
Puslu bir sonbaharda yaprak gibi
Uçuyor arzularım şu rüzgara.
Sahile sürüklenen toprak gibi:
Karıştı ömrüm mavi dalgalara.
Yeşilim indi bir bir dallarımdan
Ümitler geri düştü ellerime.
Üşüdüm, üşüyorum yıllarımdan
Beyazlar konuvermiş tellerime.
Ocak 1952
(Türk Sanatı S.9)
YALNIZ SEN
Her biri bir bucakta kalan
Kimi gerçekti, kimi yalan
Nice dostlara gönül verdim.
Hepsinden hepsinden güzeli
Narin, beyaz bir kadın eli
Vefayı yalnız onda gördüm.
İşten dönerim ki eşikte
Yatağım, soframız birlikte
Neş’em, hüznüm: onunla derdim.
Dal yeşili, göklerin nuru
Duyduğum erkeklik gururu
İçime sevinçleri serdim.
Her şey ama her şey gönlümce
Yaşadıkça böyle bilece
Sadece sana gönül verdim.
20. 9.1953
KIZIMA: I
Sevda rüzgarının getirdiği, sen
Büyüyen, yeşeren çiçek
Güller açılır gülsen.
En güzel türküm ninnilerin olacak.
Sokaklara düşerim gün ağarır ağarmaz
Akşama dek kollarım yorulmadan.
Evimin, ocağımın ışığı olmaz:
Hastalansan, ağlasan.
Senin için çırpındığım gündüz-gece
Yumuk ellerindedir yarınım.
Çözüldü hayat denen bilmece
Artık ne üzgünüm ne yorgunum.
Kasım1953
KIZIMA: II
Saadet için attığım tohum
Şafakların aydınlığından.
Ilık mevsimleri tutarsın ellerinde çocuğum
Yaşamaktır taşan çığlığından.
Bir zincir ki, halka-halka sevgiden
Sensin ananla benden sonraki,
Yaşamanın gönüllüsü bu nesil, yeniden,
Her şey iyilik, güzellik uğruna unutma ki..
Kasım 1953
ÖZLEM
Martılar ki maviliklerde
Bulutlar küme-küme
Düşüncelerin ötesinde
Çift uçuşan güvercinlerin
Kanadında kalbim
Şimdi orda olmalıyım.
Gülümseyişin ürpertmeli beni
Belki de hastalanırım
“Canım “ diye
Dört dolanırsın baş ucumda.
Alnımda dolaşan ince ellerinden
Yayılmalı huzur,
Güneş seninle doğmalı
Yavrumuzun paytak adımlarında
Birleşmeli gözlerimiz.
Kestirme sokaklardan
Akşam
Kahvelere uğramadan
Dönmeliyim eve
Kapımı sen açmalısın, gülümseyerek
Öpmeliyim yavrumla ikinizi birden
Yorgunluk dışarıda kalsın eşikten.
Şimdi orda olmalıyım:
Ama neylersin
Duman-dumandır dağların başı
Ve körolası ekmek parası…
Nisan 1953
(İstanbul S.8)
N…
Akşam ufuklarınca serinlik
Sabahlarca bir hoşluk
Verir bana varlığın.
Kara somun baklava olur.
Birlikte yeyince.
Iraklar seninle yakın
Fincanımın tatlı falısın
Yollar mı teller mi
Aç açabildiğince.
Bahçemsin, ağacımsın, dalımsın.
Uzanıver yanıma
Ver ellerini
Bembeyaz ince.
Sen kim olmalısın?
Anadan kardeşten öte?
Yaşayıver böyle
Yüreğimin derinliğince.
Haziran 1953
(İstanbul S.10)
KARIMA
Hayat mı dedin karıcığım?
O seninle başlar.
Adınla girer hikayeme
İyimserlik.
Sen yalnızlığımın çiçeğisin
Aman rüzgar esme,
Kaderimin aynasında büyüsün
Beraber yeşerdik.
Sevimli küçük fidan: Andız
Bana ( baba diyen ) kız
Seninle geldi bahçeme
Can verdik.
Bir anam bilir acımı, bir de sen
Şefkat rüzgarıdır bakışlarında esen
Aman üstümden çekme
Kalsın bu serinlik.
15. 8. 1954
PERVANEM
Sen besmele gibi yolun başında,
Gündüz hayalimde, gece düşümde
Nefes-nefes
Duyduğum sıcaklık.
Sen dudağımda ateş,
Etrafımdaki nur çemberi,
Pembe dudaklım, kumral saçlım,
Işıl-ışıl gözlüm
İki gözüm dünya sende
Sen kollarımda taşıdığım saadet
Aşımda tuzsun-bibersin,
Karanlık günlerimde:
Ilık-ılık
Gülersin.
Sen ocağımın bekçisi,
Evimden tüten duman
Damar-damar
Fışkıran aşk.
Sen gözlerine bakıp titrediğim
Anca beraber, canca beraber
İncecik kolları boynumda:
Tanrı gibi içime sinmiş kadın,
Bana ümit-ümit
Bakan karıcığım.
Sen, N…..im, narin kızım,
Üstümde titreyen muhabbet
Dalga-dalga duyduğum
Ferahlık.
Sen ışığım, pervanem
Canım sevgilim, birtanem.
Tanrının hevenk-hevenk
Sunduğu eşsiz meyve.
Saadeti yanında bulduğum,
Sen yavrumun annesi,
Sabahlar üstüne serpilmiş
Yaşamak sevgisi.
Besmele gibi her yolun başındasın
Gündüz hayalimde, gece düşümdesin.
Kasım 1952
Yorumlar (0 )