İNSAN SESİ

İNSAN SESİ

   

   Hiçbir çalıya değmemiş kanadı

   Rütbesizliğin rütbesi 

   Dümen kırmaz fırtınada 

   Bulutsuz göklerin adı 

   Kirsiz yankılanmakta 

   Anadan doğma insan sesi 
 
 

Benim aradığım; kirli ayakların değmediği ormanlarda pırıl pırıl, şırıl şırıl, doğalında akan duru suya benzer insan sesidir: Dinledikçe beyninize çiçek açtırır, yüzünüze sabah güneşinin ışığını düşürür. Söyleşmeyi, düşünüş bahçesine dönüştüren insan sesi, sizi gülleriyle yelpazeler. O, yalana dolana, yapmacığa bulaşmamış doğal insan sesinde, insanın içtenliğini bulursunuz. Türkçe ezgi ve kurgusunu yitirmemiş insan sesi içimi yıkar, arıtır beni.
 

Sokağa çıktığımda:
Kaldırımları tekmeleyerek yürüyende kaba/ham sesi; başkalarını yok sayarcasına yürüyende böbürlenen sesi; başı eğik, basacağı yeri seçmekten korkanda ürkek sesi; gövdesini beton kaleler gibi kabartarak yürüyende oluşmamış kimliğini saklama sesi; kimse yokmuşçasına tafra atanda boş varlığını örtüleme sesi kulağımı tırmalar. Dil, düşünüş yoksunluğunu, tavırlarına yansıtanlarla aynı yolda yürümek istemem. Yolumu değiştiririm. 

Görüntülü iletişim araçlarındaki çiğ ve yayvan ses; güzelim Türkçemin ezgisini bozuyor, düşünüş dizgesini kağşatıyordur. Kapatırım aracı. Yazılı iletişim araçlarındaki pek çok ses; yalaka ağızlıdır. Yayın organını çöp kutusuna atarım.

Tiran ağızlı politik sesin yüzü gülmez. Beyninin arkasındaki kiri kusar. Ağzından ateş eder. Attığı sis bombasının karanlığında yalanlarını gizlemeye çalışır. Gözdağı verir, korku salar çevresine. Cumhuriyetli kazanımlarımız, hepten yok edilecek korkusuna, kuşkusuna düşer, heyheylenirim. 
 

Okumak da ses simgesinden (harften) beyne ulaşan sestir. 
 
Gecenin ikinci yarısında okumaktan bitkin düşmüşümdür. Kitaplardaki bilge beyinlerle aramdaki bağ gevşemiştir. Kitaplarla, bilgelerle gözel* söyleşiyi, beyinsel algıyı, tamı tamına gerçekleştiremiyorsam, okumayı sürdürmeyi; o bilgelere saygısızlık sayar, kitabımı saygıyla, özenle öperek elimden bırakırım da uyku tutmuyordur. 
 

Tutunacak bir insan sesi ararım. Vakit uygundur, değildir demeden telefona sarılır, dünyanın neresinde olursa olsun, gerçek bir insan sesine ulaşırım. Ondan aldığım esenlikle yatağa girer, sabaha, bana ulaşmış o insan sesinin gücüyle dimdik uyanır, ilk aşka tutulmuş gibi, coşkuyla işime koyulurum. 
 

Dost sesi, benim için bir payandadır: Anadan doğma insan sesiyle tanıdığım insanlardır, beni besleyen kaynak, güven suyu. Onların sesi, evrensel, ölmez bir ezgidir benim için. Onları tanıdıkça dünyam genişler. Sesi içtenlikli, duru insanları, daha çok sever oldum. 
 

Duyuş, düşünüş, olanı biteni değerlendiriş, yorumlayışımda onların payı öyle çok ki… Sayın ki, beni ben yapan ben değilim de onlardır. Çığırdığım insanlık türküsünün duru suyu, iç duyarlığını yitirmemiş insandansa, işlenmişi, dokunmuşu bilgelerden, kitaplardandır. 
 

İnsan gibi insanın sesi, beyinden beyine köprü kuruyorsa, güzel insanların gönüldeşliği sürüyorsa, dünya karanlığa gömülmeyecektir. 
 

“Korkma oğlum Osman. Yalnız değilsin. Korkup kaçarken burnun çamura batarak ölmektense, dövüşe dövüşe ölmek yiğitlik, insanlık ödevindir. Diren!”
 
 
 
 
*Gözel, güzelin yanlış yazımı degil. "Göze ilişkin, göz ile yapılan" anlamında kullanılmış yeni bir sözcüktür.



(Türk Dili Dergisi 109. s. Temmuz-Ağustos 2005) 

(Ardıç Kuşu 94. s.  Ocak 2007)
Etiketler: insan ses deneme

Yorumlar (0 )