KORKACAKSAN, KİTAPSIZLARDAN KORK

KORKACAKSAN, KİTAPSIZLARDAN KORK

 
 
 

Tiyatro yapıtlarından birinde olacak; Uşak Suzi, özlü sözler döktürüyor, hizmetçi kadın da ağzı açık dinliyor onu, beğenisini coşkuyla belirtiyordu. Fakat Uşak Suzi sevinmiyor :
 

"Ahh, efendilerim söylemiş olacaktı ki, altın harflerle duvarlara yazılırdı sözlerim." diyordu. Öyledir: "ben"le söylerseniz, inandırmanız kolay değildir pek. "Bir yerde okumuştum." derseniz, hele bir yetkenin (otoritenin) adını da eklerseniz, sözünüz daha inandırıcılık kazanır. Bundan değil midir; dünyadan gelip geçtiği söylenen 28 bin yalvacın içinden, kitabı olanlara bağlanan milyarların, onların kitaplarına uygun düşünüşe çakılıp kalmaları?..
 

Söz, yazıyla ete kemiğe bürünüyor, gücünü kuşanıyor. Bir de damıtılarak kitaplaştırılırsa erdemine kavuşuyor, kılavuzu oluyor insanlığın. "Her kitap, karanlığa çakılmış bir kibrittir." (H. Atabaş, Kale ve Bozkır:ll.s) Bilirsiniz, kitap üzerine söylenmiş pek çok söz vardır. Onları atlayalım da, şu kitapsızın anlamına bakalım: Kitapsız, dinsiz imansız anlamını aşarak kafası gönlü kuru, yargıları dar, beğenisi düşük, çağının dünya görüşüne erişememiş, bilgice yaya insanları nitelemek için kullanılır. Kimi zaman, bu sözcükle acımasızlığı, katı yürekliliği vurgulamak isteriz. Kitaplılık, bunların karşıtı olacak elbet. Kitaptır geleceğin kapılarını açan, dünyamızı aydınlatan; bizi içimizden incelten, yeniden yuğurup erdemlere ulaştıran...
 

Aklın, sorgulamanın, irdelemenin önünü kesen, yoruma ve üretime kapalı, buyurgan kitaplar değil konumuz. Kitap dediğin dişi olmalı, kestirmecilikten uzak, yeni düşüncelerin tohumu bulunmalı toprağında. Kitap, kitabı doğurmuyorsa, zihninize açılımlar getirmiyorsa, insanı güdülüyorsa, insanlığın yıkımı orada başlıyor. Kitap karanlığa sıkılan bir ışık değilse; insanı değiştirip dönüştürüp daha üst bir kimliğe ulaştıracak yerde, kara bir örtü olup kapanıyor üstünüze. Onu bürünenlerin, gözü kamaşıyor ışıktan, başlıyorlar aydınlığa saldırmaya. Çağ dışı kafaların elinde, böylesine ters işlev yükleniyor kitaplar. Dölsüz  düşsüz kafayla algılanan kitaplar, durağanlığın granitle örülmüş kalesi oluyor, geçemiyorsunuz.
 

Dünyanın gidişine ayak uyduramamaktan yakınıyoruz, karanlıklarda bocalıyoruz, yolsuz yönsüz. Ülkeyi yönetenlerin, yanlış tanı ve uygulamalarının, ilerlemeye ket vurduğunu sanıyoruz. Genelde doğrudur bunlar. Sayılan nedenleri silip aydınlığa varmak için, düşleyen, düşünen, sorgulayıcı kafalar gerekli önce. Her iyi kitap, bir düş döşeği, düşünce odağı, sorular toplamıdır. Onlarla insanın, öteki insan yanındaki varlığını, saygınlığını kabul eden anlayışa varamamışsanız, yüreğiniz incelmemişse, zihin çapınız genişlememişse; gayrının acısını, sevincini kendinizde yaşayamıyorsanız, aydınlığı seçebilir misiniz? Başkalarının da sizin kadar yaşam ve mutluluk hakkı bulunduğunu kabul edebilir misiniz? İnsanı yontan, incelten kitaba değmemişse eliniz; dünyanın en varsıl madenlerinin üstünde oturun, en ileri teknolojiye sahip olun, en iyi yönetim düzenini uygulayın boşuna... İnsanı ve onu yaratan doğayı temel almadıkça, bunların gizemlerini kurcalayan kitapların ışığı alnımıza düşmedikçe, sadece araç kullanan, hemcinslerini yenmesini beceren bir yaratık olarak kalırsınız.
 

Hümanizmanın doğuş zamanına baktığınızda, daha 15. yüzyılda Batının o buyurgan krallarının binlerce kitaba sahip olduklarını öğreniyorsunuz. Balçıktan yaratıldığı söylenen insanın, kuşkuyu yakaladığına, bilincini kuşanmaya yöneldiğine tanık oluyorsunuz. Önce insanlaşma: Kendisini, doğayı, çevresini sorgulamaya alma... Yaratılanı, yaratıldığı gibi sürdürmek, var olanla yetinmek değil; yeniden yaratma çabası, değiştirip dönüştürme... Sorgulama, araştırma, incelemeyle... Bunların kaynağı da kitap...
 

 
Burada bizi düşünüyorum: Mustafa Kemal'in Başkumandanlık Meydan Muharebesi çadırlarında Çalıkuşu'nu okuduğuna, şimdi Anıtkabirde bulunan kitaplarının çizile çizile, not düşüle düşüle okunduğuna tanık oluyorum, Drina  Köprüsü'nü İsmet İnönü'nün benden önce okuduğunu duyunca utandığımı anımsıyorum. 1961 Anayasası, halkın onayından geçmişti. Ona temel olan olayın önderlerinden birine sorulmuştu, ne okuduğu. "Beyaz Zambaklar Memleketinde: Finlandiya" diye yanıtlamıştı. Şimdi anlar gibi oluyorum; coşkuyla karşıladığımız o atılımın, niçin açılımını sürdüremediğini, çiçeksiz kaldığını.
 

 
Hiç okumamışlar mı, tümden kitapsız mıdır günümüz yöneticileri? Okumuşlar, okumuşlar da, pek çoğununki diplomasını almaya yetecek kadar. Bakmayın, kimilerinin kamyon kamyon kitap yaktırttıklarına, televizyonlarda kitapları suç kanıtı olarak gösterttiklerine, onların da kitapları vardır. Vardır da, insansız, edebiyatsız kitaplar... Ekonomi okumuşlardır, teknik kitapları devirmişlerdir de, insanın macerasına yönelik kitaplardaki sınırları, polisiyeyi geçememiştir. Ret-Kit'lerde kalmışlardır. Onların insansız/edebiyatsız kitapları, kendilerine yol açmanın

kılavuzudur sadece. Varın sorun yöneticilerimize, kaçı, bir yılda kaç akşam yemeğinin ederi kadar edebiyat/sanat kitabına ödeme yapmıştır. Kitapsız, dolayısıyla yüreksiz kalınınca ne yapılacağını, nasıl bir tutum ve tavra düşüleceğini kestirmek güç değil: Şaşmayalım birilerinin edimlerine...
 

Nüfusça çoğalıyoruz. Bir bakın, ülkemizdeki edebiyat/sanat kitaplarının artışı, buna koşut mu? Yıldan yıla çoraklaşıyor kitap dünyamız/yüreklerimiz. Nereden beslenecek bu kafalar, nasıl incelecek bu yürekler?..  Hangi üniversitemizde çağının kitapları, sıcağı sıcağına okunuyor, inceleniyor? Eski yargıları içeren kitapların durağan tarlasında patates söker gibi, hep toprağın altını mı eşeliyorlar, bellenmiş kurallarda mı dönenip duruyorlar?.. Çağa ulanmadıkça, yaşayanı yakalamadıkça, çağının adamı olmak, çağının gereklerini kullanabilmek olası mı?.. Geçin sanat/edebiyat kitaplarını, kaç kişi gerçek anlamda gazete okuyor? O gazeteler ki, çanak çömlekçiliğe soyundular.
 

Bir gazetenin reklamındaki yaşlı garibim: "Günde üç gazete birden alıyoruz, üç torunum var, üçü de bisikletsiz kalmasın." diyordu. Hem gazetenin/gazeteciliğin, hem de okuyucunun aşağılandığının ayırdında değildi kimse.
 

Kitap kitap da, salt bilim kitabı mı? Bilimin ilk sezgilerine yol açan/bilimin katı gerçeklerini aşarak insanın iç sıcaklığını duyumsatan edebiyat/sanat kitapları yok mu?.. Tekniğe ilişkin kitaplar, salt insanın insanı, nasıl yeneceğinin kurnazlıklarını öğretmek için mi, konforun beşiğinde uyumak için mi? Onun yanı yöresi, insanoğlunun, insani değerleriyle beslenmezse, edebiyat/sanat kitaplarıyla desteklenmezse, teknik kitaplar, sadece geliştirilmiş vurucu silah göreviyle karşı karşıya kalmaz mı? Ekonomi kitapları, yaşamın kolaylaştırılması için olanakları sağmaya yarayacak da, tek başına kaldığında insanın, insanı nesneleştirmesi tehlikesini taşımayacak mı? Kitap, insanın insanı sağması, alt etmesi, birbirine üstün gelmesi için değil elbet. İnsanın daha da insanlaşması için…
 

Dünyada korkulacak bir şey varsa, o da korkudur, derler ya, pek sevmem o sözü. Korku insana özgüdür. Korkuyu başkasının üstüne salacak da kitapsızlıktır, biraz da edebiyatsız/sanatsız kitapların kupkuru kullanımı... Başımızın belası kitapsızlardır. Korkacaksanız, kitapsızlardan korkun.
 

 
(Damar, Nisan 1996)
Etiketler: kitap korku deneme

Yorumlar (0 )