İNSANLIĞIN SOLMAZ GÜLLERİ'NE EK (ÖĞRENCİSİNDEN O.BOLULU'YA MEKTUP)

İNSANLIĞIN SOLMAZ GÜLLERİ'NE EK (ÖĞRENCİSİNDEN O.BOLULU'YA MEKTUP)

 

 

Suluova Ortaokulu- Okul önü 001_1.jpg

 Amasya- Suluova Ortaokulu öğrencileri 

 

Sayın Hocam 

1970 Yılında Amasya Ticaret Lisesinden mezun oldum. Aynı yıl Amasya Şeker Fabrikasında işe başladım. 1971 yılında Üniversiteye gittim. 1975 yılında İktisat Bölümünden mezun oldum. 1981 yılında Ankara Şeker Fabrikası’na Levazım şefi, 1983 yılında aynı yerde Muhasebe şefi, 1984 yılında Muhasebe Uzman Yardımcısı, 1988 yılında Afyon Şeker Fabrikası’nda Muhasebe Müdür Yardımcısı, 1993 yılında Afyon Şeker Fabrikası’nda Muhasebe Müdürü, 1994 yılında Kastamonu Şeker Fabrikası’nda Muhasebe Müdürü, 2000 yılında Van/Erciş Şeker Fabrikası’na Muhasebe Müdürü olarak Sürgün tayin oldum. 2003 yılında aynı görev ile Eskişehir Şeker Fabrikası’na geldim. 

Eşim Nahide Şeker Fabrikasında memur, oğlumuz Murat Gıda Mühendisliğini bitirdi. Askerliğini yaptı. Özel bir kurumda çalışıyor. Kızımız Gülsu Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesinde 4. sınıfa geçti. 
Köyde tarımla uğraşımız devam ediyor. Ağabeyim bu işlere bakıyor. Aileden ben dahil 8 kişi Üniversiteden mezun oldu.

Satılmış Kavuncuoğlu

Fabrika Müdür Yardımcısı(İdari)
Eskişehir Şeker Fabrikası
Sivrihisar Caddesi
ESKİŞEHİR

 

 

 

 

Sevgili öğretmenlerim Sn. Osman Bolulu ve Sn. Nermin Bolulu; 

1963 yılında bir sabah okula gittiğimde sizin Macit’in sinemasında nedenini yıllardır bilmediğim bir olay sonucunda jandarma tarafından götürüldüğünüzü duymuş çok üzülmüştüm. O günden sonra sizi tekrar görememenin hasreti hep içimde kalmıştır.Tarihini hatırlayamıyorum babam bir iş için Ankara’ya gittiğinde Gençlik Parkı’nda sizinle karşılaşmış, beraber yemek yemiş, çay içmişsiniz. İşleriyle ilgilenmiş yardımcı  olmuşsunuz. Babamdan sizinle ilgili bir haber almak beni çok mutlu etmişti. Osman Bolulu belleğimden hiç silinmeyen iyi bir öğretmen, örnek bir insan olarak kaldı benim için. 

2006 yılı Temmuz ayında dairede çalışırken bir anlık boş vaktimde internette aklıma Osman Bolulu yazmak geldi ve şansımı denedim. Sizin şiir yazdığınızı biliyordum. Bulmuştum sizi 'Buldum’ diye sevinç çığlığı attım. ”İNSANLIĞIN SOLMAZ GÜLLERİ” adlı kitabınızla internette tanıştım. 

Öğrencilerinize “Beni neyimle tanırsınız” diye sormuşsunuz. Ben de sizin öğrenciniz olarak kendi gözümde size cevap vermek istiyorum öğretmenim: Sizi şimdi biraz eskilere götürmek istiyorum. Ben 1950 doğumluyum Suluova’nın Ayrancı Köyü’nden. Sizin tanıdığınızda babam İsmail Karakoyun’du. Daha sonra Kavuncuoğlu soyadını aldık.
 
Amasya D Parti Milletvekili Hüseyin Özbay, kardeşi Orta Öğretim Müdürü Hasan Özbay bizim köylümüz olmasına rağmen köyümüze okul 1957 yılında açıldı. Köyün ilk öğrencileri 1950 doğumlu olan bizlerdik. 1961-1962 öğretim yılında köyümüz ilkokulundan mezun oldum. İlkokul öğretmenim Lâdik Akpınar Öğretmen Okulu mezunlarından Ömer Ali Şahindi. Allah uzun ömürler versin kendisi hayattadır. O zamanlar Suluova’da ortaokul yoktu. Amasya Lisesi bünyesindeki ortaokula köyden üç arkadaş, Merzifon Ortaokulu’na da bir arkadaşımızı babalarımız kaydettirdiler. O günlerde Suluova’da Ortaokul açıldı bizlerde kayıtlarımızı Suluova’ya aldık. 1  numaralı öğrenciniz köyümüzden Refik Karaca , 33 numaralı öğrencinizde bendim. Siz müdür olarak gelmiştiniz, öğretim yılının ilk iki ayı geride kalmış; okul yeni, hiçbir şey yok. 10-15 gün içinde sıra, tahta vb. okul ihtiyaçları; Kaymakam Naim Ural, Belediye Başkanı Kamil Düzenli, Hükümet Tabibi Özcan Bazlak, Ziraat Bankası Müdürü Ahmet Akkaş, Fabrika Müdürü Oğuz Budayıcoğlu, İlköğretim Müdürü Hüseyin Akabalı’nın yardımlarıyla temin ettiniz. Siz Edebiyat dersimize, Nermin Hanım Coğrafya, Resim Bilgisi, Fazlı Düzenli Matematik, Osman Köksal Tarih, Tabiat Bilgisine Dr. Özcan Bazlak, Yurttaşlık Bilgisine Kaymakam Naim Ural, Milli Güvenlik dersimize Sermet Birkan geliyorlardı. Okul üç sınıflıydı(1-A,1-B,1-C). Ben 1-A sınıfı öğrencisiydim. 1-A,1-B ve 1-C sınıflarından hatırlayabildiğim isimler: Selma Özel, Semra Aras, Neriman Sayar, Melahat Otçu, Mustafa Maden, Refik Karaca, Mustafa Akbulut, Mehmet Duruşkan, Selahattin Yücel, Mehmet Deniz, Raşit Özmen, Necla Savran, Zeki Öztaş, Mustafa Buyruk, Sadi İnan, Satılmış Esen, Yıldız Çilingir, Şinasi Yörük, Mehmet Duruşkan, Erol Aras, Turan Kök, Hasan Karaçam, Erdal Esen, Filiz Kök, Filiz Özdemir, Ferdi Deniz, Sevinç Baban, Yusuf Özer, Mustafa Zor gibi arkadaşlarımızdı. Bu arkadaşların bir kısmı Salucu, Kurnaz, Mindehur, Kolay, Ayrancı, Feriz, Hacıbayram köylerindendir. Mindehur, Kolay,  Hacıbayram yakındı. Salucu, Kurnaz köyleri Amasya Suluova yolu üzerindeydi ve geliş gidişte vasıta bulunabiliyordu. Ayrancı, Ortayazı ve Çayüstü köylerinden gelenler yaya gidip gelirdi. Benim köyüm okula 6 km. idi. Biz erken yola çıkardık vasıta bulamadığımızda babam Refik Karaca ile beni okula traktörle getirirdi. Kışları ise yollar stabili olmadığından traktörle de gelemezdik. 

Sizinle ilk karşılaşmamız Amasya’dan kayıt alıp Suluova Ortaokulu’na babamla kayıt getirdiğimiz gündü. O gün Amasya’dan doğru Suluova’daki okula indik, sizin odanıza girdik. Babam kasketini çıkardı; “Müdür bey bu bizim oğlan, kaydını Amasya’dan aldık. Biz Suluca'nın Ayrancı köyündeniz. Köy yakındır, rençperiz, işler zor, okur yazarımız yok. Bunları okutmak istiyoruz”  babam sürekli anlatıyordu, sizden hiç ses yok.Babama  “otur “ dediniz ,oturdu. Ben sizi inceliyorum. Karşımda çok yakışıklı, saçları üzüm gibi siyah, ön yanlar hafif açılmış, kaşlar gür, bakışları çok ciddi ama şefkatle bakan bir öğretmen var. Oturduğunuz için boyunuzu düşünüyorum. Bir an yerinizden kalkıyorsunuz içimden ‘Oh boy da yerinde’ diyorum. Okul katibi Fikret Bey’i çağırıp kaydımı yapmasını söylediniz ve ben Fikret Bey’le çıktım. Kaydım yapılırken siz babamla sohbet ediyordunuz. Siz hatırlar mısınız bilemiyorum, okuldan aşağı Suluca’ya giderken sağda 3 ev,solda 2 ev vardı. O evlerden biri Suluova’nın en büyük esnaflarından Paşaoğulları’nın eviydi. Onların evlerinin yanında çok fakir ve yaşlı bir Laz amca oturuyordu. O kadar çok sigara içerdi ki beyaz bıyıklarının yarısı sapsarı olmuştu. Laz amcanın Veli adında bir oğlu vardı ve onlar da Veli’yi kayda getirmişlerdi. Size “Uy hocam a buni okutacağum. Eti saa kemiği baa koyayum ......’ demiş. Daha sonra babam bunu birkaç yerde anlatmış ve bu Suluova’da fıkra olmuştu. Kayıt işlemi bittikten sonra ben biraz bekledim, sonra çıktık okuldan. Babam sonraları sık sık ziyaretinize gelirdi. Sizin boş vaktiniz olmazdı pek ama yine de sohbetleriniz olmuştur. O,  bizimle ilgili olanları bana, diğerlerini köy kahvesinde köylülere “Arkadaş bizim oğlanın bir müdürü var, ben onun yanında pire gibi kalıyom. Emme yaman bi adam, çok deliğanlı, yo yo çok ta efendi, köylüymüş, aha bizim Taşova’nın Tekke köyündenmiş’" diye anlatırdı. Babamın kendisini sizin yanınızda pire gibi görmesinin nedeni kendisinin kısa boylu olmasıydı. "İşte bak, okumuş, müdür olmuş, bu çocuk orta okulu bi bitirsin, bu müdürün kapısına bi camış damızlığını götürüp bağlayacam anam avradım olsun, bağlayam ne olmuş yani" derdi. 

Tarım dersinde çevre temizliği, ağaç dikme işleri yapıyorduk. Sizin  o ağaçlar şimdi  o bozkırın süsü oldular. Suluova’ da o zamanlar kiralık ev yoktu. 3 sınıf yapmışsınız, 65 kişilik mevcut var. Üst kattaki iki sınıfı kendinize ev yaptınız. O zamanlar soruyorduk: "Bu adam korkmaz mı geceleri burada? Ya Osman Bey gidince Nermin Hoca Hanım ne yapar?" diye. 

Köylerden gelenler ya erken gelir beklerdik, ya ilk derse yetişemezdik. Erken geldiğimizde soğuk olurdu hava, üstte yok başta yok, çizmelerle gelirdik okula. Fabrikanın çocuklarını araba getirir okula, tertemizdir ayakkabıları. Öğretmenlerimizin bazıları onların başlarını okşar, bizi azarlarlardı “Bu çamur ne?” diye. Osman Bolulu (şu satırı yazarken ağladım) izler miydi yoksa müdür olduğu için her şeyi görür müydü bilmiyorum. Köyden gelenlerin başını okşar, onlarla ilgilenirdi. Hademe Ali Efendi ayakkabılarımızı tuvalette yıkamamıza kızardı, sonra siz müsaade ettiniz. Erken geldiğimizde okul duvarının dibinde toplanırdık, siz camı tıklatır bizleri eve alırdınız. Sobanın yanına bağdaş  kurup otururduk. Nermin öğretmenimiz bize çay verirdi, ısınırdık ne güzel. Sonra derslere girerdik. 

Sınıf başkanımız Mustafa Maden’di. Sınıfta gürültü edenlerin numarası tahtaya yazılır,  öğretmen  gelirken silinirdi. Bir gün sizin dersinizden önce benim de numaram tahtaya yazılmış ve siz gelirken numaralar silinmiş benimki kalmıştı.  İçeri girdiniz  “Gürültü yapan 33 mü?” dediniz. Sınıf başkanı “hık mık’ ses yok. Beni tahtaya kaldırdınız ben “Tek kişi gürültü yapamaz ki" dedim. “Bir şiir oku veya fıkra anlat" dediniz. Ben “Öğretmenim, monolog okusam olur mu?" dedim ve 'Yaramaz Yaramaz, Gel Yaramaz, Git Yaramaz' isimli monoluğu okudum. O  zaman en yüksek not 5’ti, bana sözlü notu olarak 5 verdiniz. Ve şöyle söylediniz: "Başkan 33 doğru söylüyor, sınıfta çok gürültü  patırtı vardı, tek kişinin bu kadar gürültü yapması mümkün değil." O zamanlar hep pısırıktık. Bize “Pısırık olmayın, hakkınızı savunun, arkadaşınız doğru söyledi ve bir monolog okudu, cesaretinden dolayı ona 5 verdim." dediniz. 

Yıllar sonra Mehmet Deniz’le Amasya Şeker’de aynı serviste çalıştık. Anlatıyordu “ Satılmış Kavuncuoğlu Osman Bolulu'ya bir lo lo lo okuyup 5 alıyordu“ diye ve katıla katıla gülüyorduk.

Yaşlarımız küçüktü ama bize büyükmüşüz gibi davranıyor; dertlerimizi, sıkıntılarımızı, sevinçlerimizi bizlerle paylaşmak istiyordunuz. Yazılı imtihan bir ya da iki kere yaptınız.

Tasvir, atasözleri açıklaması yaptırıyor, davranışa not veriyordunuz. Otoriter ama sevecen,  sert fakat tebessüm eden, babamızdan görmediğimiz ilgi ve sevgiyi veren bir öğretmendiniz. Cumhuriyetçi, Atatürkçü idiniz. Köyü ve köylüyü çok severdiniz siz, iyi bir veli, iyi bir babaydınız. 

Öğretmenim, size ve ailenize uzun sağlıklı bir ömür diliyorum. Eşim, çocuklarım ve ben ellerinizden öpüyoruz.

 

 

 

 

 

 

Etiketler:

Yorumlar (0 )