SORU ÜSTÜNE

SORU ÜSTÜNE

SORU ÜSTÜNE

Afrodisyas Sanat, S:15, Mayıs-Haziran 2009
 

 
Düşünürken, yazarken, benim ilk çıkış noktam:
•    Yaşadıklarım ve belleğimdir, sonra •
•    Okuduklarıma, gördüklerime, duyduklarıma, tasarladıklarıma,
•    Hazır düşünce kalıplarına,
•    Yerleşmiş, kabul edilmiş kavramlara,
•    Kendi düşünce ve bakış açıma,
•    İşlediğim konulara değgin kavramlara yönelteceğim sorulardır. Soru, en önemli yazış, düşünüş açkımdır, aracımdır:
 
Yazımda  (Anlamda da diyebiliriz.) Soru:
•    Eylemin yapılıp yapılmadığını,
•    Yargının gerçekleşip gerçekleşmediğini,
•    Yargının doğruluğunu yanlışlığını,
•    Bir şeyin nedenini aramak,
•    Bilgi almak, bilgilenmek,  
•    Kuşkuyu açıklığa kavuşturmak  içindir soru.
•    Kalıplaşmış yargıları deşeleyip onarmak, güncelleştirmek için soru.
•    Yeni kavramlar üretip, dili, düşünceyi boyutlandırmak için soru!
 
Sormayan bilemez, bilemediğinden korkar:
•    Bir olguyla ilgili gerçeğin ne olduğunu kestirmeyen kararsız kalır, kuşkuya düşer.
•    Bir tehlike karşısında kaygılanır, ürkülenir.
•    Başkalarının niyet ve amaçlarını öğrenemez.
•    Kuruntulara teslim olur, hurafelerden yardım (medet) bekler. Yaşamı ve kavramları tam olarak algılayamaz, tanıyamaz.
•    Şaşkınlaşır.
•    Olanı biteni anlayamaz..
•    Geçici (palyatif) görüş ve önerilerin ağına takılır.
•    Bilmeyen güdülür.
 
 Bana soruyorlar: Okuru, niçin soru yağmuruna tutuyorsun? Yağmur, susamışın cansuyu. Doğayı canlandırır, verimlendirir. Kendimi de soru yağmuruna tutar, katılıklarımı yumuşatır, dilimi, düşünüşümü yeşertirim. Sorularla anlağımı uyartır, kendimi, bir tür eleştiriden geçiririm.. Ki sözüm, yazım kurgusal, dilsel ve anlamsal boşluğa düşmesin.
 
Okura soru soruşuma gelince, inadınadır, bilerektir. Yazmak, yaşamı sarsmak, okuru uyarmak içindir. Sorayım ki, kendisinden bir şey istendiğini görsün, yanıt arasın. O da metnin içine katılsın, yazınsal üretimde kendisine bir pay bulsun. Yazarlar, genellikle, yargı biçer, kesin. Öğütler. Okuru, kendi oluğundan (kulvarından) akıtır. Öylesini güdüleme, okuru, buyruğuna almak sayarım. Soruya yanıt arayan okur metne katılır metinde kendine pay bulursa, metinden metin üretme yoluna girer, düşünüşü boyutlanır diye düşündüğüm için. Yoksa, o soruların yanıtını bilirim, kendimce. O sorular, birer aytadır (*)
 
Sorulara tutunarak ötesini ellemeye çalıştıkça; kuşkunun çocuğu, arayışın kılavuzu sorular, olanın içini-dışını yoklatır. Ama salt soruda kalmak da sakıncalıdır. Sorulara da kuşkuyla yaklaşın. Soruya, tersinden sorular yönelttin. Gündeme düşen sorunun karşılığı ne olabilir, onu da düşünün. Vargılarınızı da irdeleyin. Soruyu da sorguladıkça düşünüş çevrenim genişleyecektir.
 
 
 
 
 
 (*) ayta,  yazıda ve konuşmada, okuru verilmek istenen iletiye ısındırmak ya da onu verilmek istenen iletiye ilgilendirmek amacıyla, yanıtı istenmeyen birtakım sorular oluşturma yoldamıdır. (Bu tanım, Ali Dündar’dan)
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

Etiketler:

Yorumlar (0 )